30 Kasım 2012 Cuma

İlk "Cooking Class"

Dün okuldan çıkışta bir Amerikalının evinde ilk "Cooking" dersine katıldım. Tahmin ettiğimden daha güzel geçti. Ev sahibi 98 yaşında bir bayandı. Menüde İran'dan köfte yapımı olunca yapan kişi de İranlı bir bayandı.
Evin penceresinden bir manzara

Mutfaktayız... Zerdaçalı Japon ve Çinli arkadaşa tanıtırken

Köfte yoğrulmadan önce

Köfteler kızartılırken..

Ben aç olmadığım için yemedim. Köfteler mısır yağında kızartıldığından, mısır yağını da tüketmediğimden yemek istegi hiç oluşmadı..Akşam ben zeytinyağında yaptım, biraz daha değiştirdim ve gayet güzel oldu.

İranlı arkadaş köfteye:

yarım kilo kıyma
3 soğan rendesi
2 patates rendesi
1 yumurta
başta zedaçal olmak üzere bazı baharatlar
koydu..

Ben:
yarım kilo kıyma
1 sogan rendesi
1 patates rendesi
1 yumurta
bol bayat ekmek,
kimyon, karabiber, kırmızıbiber ekledim. 

Yalnız kıyma çok su çektiğiden köfteyi toplamak için koyduğum ekmeklerin miktarını hesap edemez hale gelince değişiklik yapma isteğiyle içine irmik de ekledim.
Bir de boyutlarını küçültüp zeytinyağında kızarttım.. Çok güzeldi, tavsiye ederim...

27 Kasım 2012 Salı

Aşure Günü'nde Aşure Yapılmadan Olmaz Tabi

Aşure günü yaklaşmadan üç arkadaş anlaşıp malzemeleri paylaştık.
Sabah toplanıp üç taraftan aşureyi yapmaya koyulduk ki pek uzun sürmedi bitmesi.. İlk önce biz tadına baktık, herkes onayladı ki zaten olayın aktörü bu işi defalarca yapmış olan arkadaşımız Tubaydı, öyle olunca da sonuç kaçınılmazdı, biz sadece çıraklık yaptık.
 
Değişiklik olarak mango kurusu, elma kurusu gibi meyve kuruları ekledik, bir de taze portakal.

Hepsini kağıt kaselere koyup, sera ile kapattık.

Bizim payımıza düşen çok çabuk bitti, tadına doyamadık. Öyle annelerimizin yaptığı gibi tencere tencere yiyemedik ama en azından o özlemimizi gidermiş olduk. Tekrar olsa da yesek.

26 Kasım 2012 Pazartesi

İkinci San Francisco Gezisi

Arkadaşlarımızla beraber gerçekleştirdiğimiz ilk San Francisco gezimizi yazamadım ama ikinci gezi için gittiğimiz yerlerin hatırasını unutmamak adına yazmaya karar verdim.
 
Sabah saat 7.00 de Davis'ten Mill Valley denilen yere doğru yola çıktık. İlk durduğumuz yerde Amerika'da çok alıştığım örümceklerden ve tabi kocaman ağlarından biri daha vardı.

Henüz Mill Valley'e gelmedik ama sokaklar güzel ve sakindi.

Bizim hedefimiz red woods denilen dev kızıl ağaçların olduğu Muir Woods National Park'tı.
Sabah saat 9'a gelirken vardığımız bu yerde otoparkın doluluğu gayet fazlaydı. Parka girince dev ağaçlar karşıladı bizi.

Ağaçlar o kadar büyüktü ki, tepelerini göremiyorduk. Orman biraz karanlık gibiydi ve nem oranı da oldukça yüksekti.

Dışarısı normalde bahar havasındayken burası oldukça soğuktu. Yaz için çok iyi bir spor mekanı olabilir diye düşündük ki insanların bazıları buraya koşu yapmaya gelmişlerdi.

Ağaçların büyüklüğü yanında insanın tepesine düşecekmiş gibi duran bu ağaç da insanların ilgisini çeken noktalardan biriydi. Bu ağaç karşıdaki ağacın dallarının kucağına düşmüş. Nasıl olduğunu anlamak zor.

Buradaki bazı ağaçların gövdeleri nemli idi, güneş ışınlarının düştüğü yerlerde nemin buharlaştığını da görmek de zor olmadı.
 Güneşle birlikte buharın yüzü gayet belliydi

 
 Mantar olmadan olmaz
 
 Kızıl ağaçlardan başka birki örtüsü çeşitlenmese de çeşit çeşit mantarlar her yerde kendini gösteriyordu.
 
Ormanda yaklaşık 2 saat vakit geçirmek bana yetmedi ama önümüzde gezilecek çok nokta olduğundan bir sınır koymak gerekiyordu.
 
Red Woods'dan sonra San Francisco'ya vardık. Amacımız San Francisco'nun şehir merkezine girmeden Golden Gate'i farklı yerlerden izlemekti. Hedef noktaları olarak belirlediğimiz noktalar sırasıyla şunlardı:
 
1.Point Bonita LightHouse, Sausalito
2.Golden Gate Overlook, Crossection Of Merchand Road and Lincoln Blvd
3.Fort Point National Historiz Site, Marine Dr
4.Baker Beach, Lincoln, Bowley
5.Lands End Trail
6.Eagle Point Labyrinth
7.Cliff House, Point Lobos
8. Alamo Square Park..

Golden Gate köprüsü Amerika'nın simgelerinden birisi. Kaliforniya'nın en büyük 2. şehri olan San Francisco'nun ise en büyük simgesi. Yapımı 1870'lere kadar dayanıyor ama asıl olarak 1930'larda yapılmış. 1960'lara kadar da en uzun köprüymüş.

Buradan ayrılıp başka bir noktaya geçtik.
 
 

Uzun yürüyüşler yaptığımız bu yerde 2. dünya savaşından kalma sığınaklar vardı. Bu sığınaklar Japonya'dan gelebilecek tehlikelere karşı Pasifik Okyanus'unu gözetlemek için kurulmuş.
 
 Sarmaşık sığınağı saklamıştı

Köprüyü göre sığınaklardan birisi daha

Buradan ayrılıp yola devam ettiğimizde Amerika'da benim için bu senenin ilkleri olan geyikleri gördüm. Geçen sene geldiğimde bir ormanda gördüğüm iki geyikten sonra bunlar hem en yakın mesafeden gördüklerimdi hem de bu senenin ilkleriydi.

 Bunlardan sonra Marine Mammals istikametine saptık ama merkez kapalıydı.
 Bu fotoğrafı niye çektiğimi bilmiyorum

Merkez Amerika'da Şükran günü olarak kutlanan "Thanksgiving Day" den dolayı kapalı olsa da deniz aslanlarını kenardan görebildik. Sessiz olun işaretleri merkezin bir çok yerine uyarı olarak asıldığından çıtımız çıkmadı. Deniz aslanlarını ağlıyor gibi ses çıkarıyorlardı. Alışık olmadığımız bir ses olduğundan biraz garip geldi. Hatta benim içim acıdı, yakarıyor gibiydiler..

Merkezin civarında gezerken bu geyiklerle karşılaştık. Bizden korkup kaçacaklarını sandığımız bu geyikler hiç ürkek değillerdi.

Geyikleri geride bırakarak Golden Gate Köprüsü'nü bir başka açıdan izlemeye gittik.
 
 
 Sörfçüler buz gibi sulara salmışlardı kendilerini

 Martı her zamanki pek rahat

Tarihi köprünün altında sörf yapmak

Burada söfrçüleri uzun süre izledik. Dalgaları izlemek gibi onları da izlemek acaba şu dalgayı yakalayabilecekmiş gibi merak uyandırdığından keyifli.. İzlemesi keyifliyse sörf yapmak yorucu da olsa çok güzel bir duygu olmalı.
Buradan Köprü için başka bir noktaya daha geçtik:
Sahilden köprü manzarası farklı oluyor

Dalgaların ardı arkası kesilmiyordu. Her gelen bir sonraki gelecek olanın habercisi giibiydi..
Ben dalgaları izlerken eşim ayaklarını sokmaya cesaret etti. Dediğine göre çok soğukmuş..

Bu alan bizim için dinlenme alanıydı çünkü dağalara tepelere tırmandığımızdan oldukça yorulmuştuk. Dalgalar için küçük bir video ekleyeyim.

Buradan ayrılıp biraz iç tarafa girince San Francisco sokaklarının güzel bahçe düzenlemeleriyle karşılaştık..
 
 

Sokaklarda biraz gezdikten sonra son noktamıza doğru gittik.
 Köprüye farklı bir noktadan bakış

SF' de gün batarken

Amerika'ya geldiğimden beri en yoğun günlerden birini geçirdim. O kadar çok yol yürüdük ki. Bu yürüyüşlerin bir kısmının ormanlık alanda, bir kısmının trafikten uzak yerlerde olması yoğun ama çok yorucu olmamasına sebep oldu.

Biraz dinlenmek için okyanusun hemen dibinde, dalgaların izlenebileği yer olan, çokca da tercih edilen tarihi mekan "Cliff House" denilen yerde çaylarımızı içip kendimize biraz daha enerji depoladık.

Enerjiye ihtiyacımız vardı çünkü Black Friday denilen ve Amerika'da en karlı alışveriş gecesi sayılan, mağazaların sabaha kadar açık olup yılın en iyi indirimlerini yaptıkları geceye birkaç saat kalmıştı. Bizim de bu gece uğramak istediğimiz birkaç yer vardı. Bunun için evimize yakın olan alışveriş merkezi Vacaville olarak belirledik hedefi.

21 Kasım 2012 Çarşamba

Sandy ve Amerika'daki Bağış Mantığı

Bir iki gün önce I-House'da New York'taki Sandy Kasırgası'nda zarar görenler için "potluck" düzenlendi. Potluck'da herkes birşeyler getiriyor, 15 kişi katılmışsa 15 çeşit yiyecek oluyor ama getirmek zorunlu değil. Ben de mercimek köftesi yaptım.
 
Yemekleri yiyenler Sandy için bağış yaptılar. Tahmin ettiğimden daha az insan olan bu etkinlik eğer "free" yemek şeklinde olsaydı eminin çok daha kalabalık olurdu. Amerika'da nerede "free" bir olay varsa orada bir insan bolluğu oluyor. Türkiye'de de en son katıldığım Beypazarı Festivali'nde bedava dağıtılan maden suları için insanların birbirini nasıl ezdiğini görünce beleşin tadının insanlara farklı geldiğininden emin oldum. Böyle koca koca teyzeler, amcalar bir şişe maden suyu için ölümüne mücadele vermişlerdi, ben de uzaktan büyük bir şaşkınlık daha doğrusu hüzünlü bir duyguyla izlemiştim onları..

Dönelim buraya; Amerika'da günün hemen her saatinde, her gittiğiniz yerde sizden "Donation" adı altında bağış isteyebiliyorlar. Herhangi bir yerden alışveriş yaparken tam ödemeyi yapacağınız zaman "şuraya bağış yapmak ister misiniz" soruyla karşılaşmanız çok muhtemel. Bu yer bir markanın şube kasası da olabiliyor bir market kasası da.
Evet, Sandy Kasırgası ile Amerika'nın da doğal afetlerde umulandan daha zor toparlandığını görmüş olduk. Özellikle New York'ta benzin kuyrukları kilometreleri bulurken iki hafta bazı yerlere elektrik verilemedi. Evsiz kalanlar, eşyaları yerle bir olanlar, arabaları birbirine girenler ve daha farklı biçimde zarar görenler. Benim en çok dikkatimi çeken bir bölgede belki yirmi istasyondan sadece bir tanesinin açık olması, açık olanlarda da doğal olarak inanılmaz derecede uzun kuyrukların oluşmasıydı..

Gelelim bizim Sandy için yardım Potluck'ımıza. Burada yedirip içirmeden bağıştan pek bahsedilmiyor gibi. Bu olay bana her ne kadar garip gelse de bir tabak da ben götüreyim mantığıyla katkıda bulundum.
Tayvan'dan
(Bizim bildiğimiz makarna salatasına benziyor)

Kolombiya'dan Patates Salataları
(Bunlar da bildiğimiz patates salataları)

 
Pudingli Hindi

Hindi Amerika'da çok tüketiliyor.  O kadar ki % 88 oranında tüketim rakamları var. Pudingli versiyonu da bu tüketim biçimlerinden biri. Bizim ülkemizin adının aynı zamanda "Mankafa, aptal" manalarına da gelen bir hayvan ismiyle eşdeğer anılmasının ne kadar saçma olduğunu bu kelimeyi her görüşümde bir kere daha anlıyorum. Bir derste hocanın şu söylediğine o an konuşma isteğim hiç olmadığı için karşılık vermedim ama güya hindiler "turk, turk, turk" diye ses çıkardıları için onlara turkey deniliyormuş. Aşağılama ifadesi olarak neden kullanıldığı ise konuşulmayanlar arasındaydı..

Benim yaptığım mercimek topları

Bir çeşit Çin yemeği:
(Bizim kırmızı biber dolmasının iç-dış edilmiş hali)

Böylece bağış istenen ve bedava olmayan bir olayda ne kadar az insan olabileceğini ya da her zaman dilimde, her mekanda bağış istendiğinden insanların belki biraz da bıkmış olabileceklerini görmüş olduk.

19 Kasım 2012 Pazartesi

Sonbaharda NAPA

Bugün Davis'e yaklaşık bir saatlik mesafede bulunan "Napa" yı keşfe gittik.
Bir şehri gezmenin en etkin yolu ilk olarak "Information Center"ı bulmak. Biz de edindiğimiz bu tecribeye uyarak Napa'da ilk hedef olarak Information Center'ın yolunu tuttuk : Üzüm bağlarına kadar bütün kareler "Information Center"dan.
 

Merkezden çıkıp, Napa üzüm bağlarına doğru yol aldık. Bu arada şehri de kısaca görme imkanımız oldu. Güzel, düzenli ve temiz bir şehir.

Napa şaraplarıyla meşhur olmasından dolayı her taraf üzüm bağları ile döşenmiş. Sağımız solumuz buram buram sonbaharın renklerini yansıtıyordu.

Burası da şarap test merkezi, benim için ambiyans olarak bir anlam taşıyor..

Şarap fıçıları:

Napa'nın özellikle sonbaharı yansıtan yüzü gerçekten güzeldi. Sanki şairlere göre bir yerdi..