29 Ocak 2013 Salı

Hawaii - 8 - Bulutların Üstünden Gün Doğumu: Haleakala

Road to Hana'dan sonra dünyadaki nadir manzaralardan birini daha seyir vakti gelmişti. Haleakala Volkanik Krateri civarındaki Haleakala National Park'ta gün doğumunu izlemek..
 
Balina gözlemi için sabah 6.00 yola çıkmış olmak, bir aktivite nedeniyle benim için en erken yola çıkış saatiyken, bu sefer bu rekoru daha da geliştirerek saat 7 civarı olacak olan gün doğumunu izlemek için gece saat  4.45 te yola çıkıyorduk. O saatlerde bile trafik pek fena değildi.
 
Gideceğimiz mekan için Davis'te araştırma yapmış olduğumdan ne kadar soğuk olduğu konusunda her gidenden yeterince uyarı almıştım. Hawaii gündüz vakti yaz sıcaklığında ama bizim gideceğimiz yer için sıkıca giyinilmesi ve battaniye götürülmesi tavsiyesinde bulunuluyordu. Buna göre gerekli kışlık takviyeler ile gelmiştik Hawaii'ye. Ben kaç kat giyindiğimi bilmiyorum ama dolapta hırka adına ne varsa giydim gibi hatırlıyorum..
 
Parka girdikten sonra arka arkaya 8-10 araba dağa doğru tırmanmaya başladık. Gün doğumundan önce orada olacağımızdan emindim ve yine aynı yanlış tahminde bulunmuştum yani en erken gelenlerden biriyizdir yanlış tahminine. Biz arabaların park yerine vardığımızda en az 50-60 araba oradaydı, neredeyse koca alanda park edecek yer kalmamıştı ve insanlar gelmeye devam ediyordu. Arabayı park ettikten sonra dağın tepesine doğru biraz yürümemiz gerekiyordu. Şöyle bir kafamı dağa doğru kaldırdığımda bir çok fener ışığını hareket halinde gördüm. İnsanlar fenerlerini kapmış çoktan o karanlıkta yollara düşmüşlerdi. Son noktaya ulaşmış olanlar da az çok farkediliyordu.
 
Dağa tırmanırken çok yüksekte olmamızdan dolayı biraz zorlandım, hava basıncının düşmesiyle nefes nefese kalsak da hiç durmadan devam ettik.
 
En nihayetinde zirveye ulaşmıştık. Bulutlar bizim bulunduğumuz seviyenin altındaydı. Hava kapkaranlık, soğuk kırıcıydı. Havanın aydınlanmasını beklerken herkes gibi ben de o dondurcu soğuğa karşı çeşitli hareketler yaptım. Isınmanın en kestirme yolu o an için egzersiz yapmaktı.
Güneşin o ilk kızıllığı hafifleşirken ışığın görüntüsü yansıdığı yere göre farklılaşıyordu.
Yaklaşık 45 dk. sonra güneş o harika gösterisine başladı. Doğması da batışları gibi hızlı oldu.
Bu doğum gerçekleşirken deklanşör sesleri de kesilmedi. Biz dağın tepesinde, güneş bulutların tepesindeydi..
Güneş çıkınca rüzgar daha da hiddetlendi.. Estikçe esiyordu.. Ben teçhizatlı geldiğimden çok üşümesem de, yeteri kadar hazırlık yapmayanlar fazlaca üşüdüler. 
 Battaniye ile gelenler vardı

 Püfür püfür
Bazı insanlar gün doğumundan hemen sonra aşağıya inseler de biz o görüntüyü uzun süre bırakamadık.
 Millet yukardan bulutları seyrederken

 Geriye kalanlardan

 Haleakala National Park hakkında çeşitli bilgilendirilmelerin yapıldığı ziyaretçi merkezi ile park yeri

Güneş 7 gibi doğdu ama biz oradan 8.30 civarı ancak ayrılabildik. Bu eşsiz manzarayı bırakmak kolay olmadı..
 
Neden bu kadar üşüdük peki? Hawaii tropikal iklim kuşağı denen sıcak iklim kuşağında. Biz Haleakalaya tırmanırken tropikal iklim kuşağından ortada bulunan ılıman kuşağına, dağın tepesinde de kutup kuşağına geçmişiz. Hava basıncı da deniz seviyesine göre oldukça düşük olduğundan nefes almakta zorlandık.

Bir diğer olay da güneş ışınlarının bu tepe noktalarda daha yakıcı olmasından gözlerinizi koruyun, bol su için gibi ibarelerin ziyaretçi merkezinde yer almasıydı, ama neredeyse kimsede gözlük yoktu. Herkes o güzelliği çıplak gözle izlemek istemişti ya da bu durumdan haberleri yoktu. O soğukta kimse de suyu düşünmemiştir diye tahmin ediyorum.

28 Ocak 2013 Pazartesi

Hawaii - 7 - Road To HANA: Dünyanın En Güzel Otobanı

Road to Hana için dünyanın en güzel otobanı tabirini duyunca insanın ilk aklına gelen pürüzsüz bir yol, bir sürü şerit, biraz da manzara oluyor. Ama Road To Hana, tek şeritli bir yol, evet tek şeritli ama gerçekten de dünyanın en güzel otabanı. Bir otoban 50 mil yani yaklaşık 80 km olur da 12 saatte alınabilecek bir yol nasıl olabilir? Bu kadar harikulade bir doğası varsa, 24 saat bu otobana az bile diyesi geliyor insanın. Tek kelimeyle inanılmaz bir yol, anlatmam mümkün değil.

Biz buranın nasıl bir yer olduğunu bilemeden sabah saat 8 civarı yola çıktık. İlk durak noktamız dünyanın en ünlü sörf yeri olarak geçen Hookipa Beach'ti. Dalgalar 3-4 kat olarak geliyordu.

Dünyanın en iyi sörf mekanı: Hookipa Beach

Burayı fotoğraflarla anlatmak mümkün değil, o ses, o görüntü gerçekten çok güzeldi. Orada çokca sörfçülerin olacağını zannederken, sularda hiç kimse yoktu. Bir de burada sörf yaparken ölen sörfçüler anısına dikilmiş 2 haç işareti ile bir sörf tahtası vardı. O dalgalara dayanmak bazen çok zor demek ki.
Burada sörf yaparken ölenler anısına dikilmiş sörf tahtası ile 2 ayrı haç

Çok da rüzgarlı olan bu yerin ziyaretçisi de sabahın o erken saatlerinde oldukça fazlaydı.
Okyanus dalgaları ile bulutların eşleşmesi

Sörf sporu Hawaii'de başlamış. Hawaii kralınının okyanusun dalgaları üstünde sörf tahtasına benzer bir tahtayla durmaya çalışması ile icat edilmiş bir spor dalı. Buradan dünyaya yayılıyor. California'da bu spor oldukça popüler.
Buradan ayrılıp yola devam ederken hemen az ilerde yolun kenarında birçok arabanın mola verdiğini gördük. Her ne kadar tabela filan olmasa da vardır bir sebebi diyerek biz de durduk. 

Gerçekten güzel doğasına hayran kaldığımız bahçe tarzı bir yer çıktı karşımıza. İnsanlar buraya "hiking" denilen dağ bayır yürüyüşü yapmaya gelmişlerdi..
 Yosunlu ağaçlar şelaleye çıkıyor, aşağıda dere şırıl şırıl
Kök tarafında dallar arası mücadele

Bu güzel mekandan çıkıp yola devam etmeye başladık. Sonra yine arabaların durduğu yerde vardır birşeyler deyip biz de durduğumuzda kocaman ağaçlardan oluşan ilginç bir ormanın önünde durduğumuzu gezinti sırasında farkettik. Güzel ülkem Karadeniz gibi heryerden oksijen fışkırıyordu.
 Gövdelerin çevresini sarmış koca yapraklar

 Eşim iş başında

 Dallara gelemeden yapraklar karşıladı beni

 Kökler sarmış dört bir yanı


Bu ormanda gezerken eşim 3 tane yabani siyah domuz görmüş ben neyse ki az ilerdeydim, dönüp bakmaya cesaret edemedim.
İsimsiz ormandan da ayrılıp az ilerleyince bu şelaleyle karşılaştık. Her şelaleninki gibi suyun sesi çok güzeldi.

 Bambular

Moladayız

Burada biraz dinlenip tekrar yola koyulduk. Yine her zamanki gibi arabaların durması yönünde açılan alıcılarımız 2 arabanın durduğu yerde tekrar çalıştı. Arabadan inip daracık yolda ilerlerken, aşağının uçurum olduğunu devam hatırlamak, ayak basılan yere yoğun ilgi gösterilmesine sebep oluyor. Eşim  Karadeniz çocuğu olmasından çok hızlı ilerleyebilirken benim ilerlemem daha yavaş oldu. Bu dar yolda karşıma çıkan bu meyvelerin zehirli olmadığından emin olabilsem oracıkta tamamı yok olacaktı ama emin olamadım.

Dar yol sonunda kısa süren ama biraz zor şartlarda eriştiğimiz manzara burası oldu. Göründüğünden çok daha büyük bir şelale.

Burada da biraz dinlendikten sonra saatlerin öğlene doğru geldiğini farkedince, sabah kahvaltı yapmadığımızdan ilk durağı atıştırma mekanı olarak seçtik. İyi ki burayı seçmişiz çünkü burası gerçekten de atıştırma durağı imiş. Ormanın içinde hem lavabo hizmetleri, hem de piknik yapmak için fazlaca oturma masaları bulunuyordu.

Biz tam birşeyler yemeğe başlamıştık ki, 3 tane üstü açık "Mustang" araba, arabanın üstüne çıkmış bayanlar, son ses hint müziğiyle dans ederek geldiler.. Herkes kafaları onlara çevirdi, onlar gayet rahattı. Hint müziği eşliğinde kahvaltımızı yaptık.
 Kahvaltı manzarası

 Mekandaki ağaçlardan

Kediler pek tatlıydı

Burada da hafif bir geziden sonra, bir sonraki durakta yine çok güzel bir manzara bizi bekliyordu. Her noktası ayrı olan bu yolda bizi acaba daha neler bekliyor diye düşünerek buradan ayrılınca bir tabelaya doğru saptık. Aman Allah'ım, San Diego La Jolla Sahili'ndeki gibi bir yer çıktı karşımıza, ama çok daha farklı bir manzarayla. İşte benim favori yerlerimden birisi: Dalgaların volkanik kayalara çarpmasıyla olışan o muhteşem su fışkırmaları.
 Hiç bir anını kaçırmak istemediğim gelgitlerden..


  Dalgalar masmavi sulardan köpürüp gelirken

Bu dalgalar insanı o kadar uçuruyor ki mekandan, o sese, o görüntü ye resmen aşık olunur.. Her gelen dalgayı izlemek, kayalarla buluşmasındaki reaksiyonu merak etmek insanı oraya bağlıyor. Bu buluşma benim için o kadar harikaydı ki buradan ayrılırken gönlüm kaldı.

 Bir sonraki durak noktamız da burası:
 Çizgi film gibi. Mavi-yeşil ne yakışıyor

Bu görüntü "Road To Hana" nın gerçekten dünyanın en güzel yollarından biri olduğunun onlarca kanıtından biri bence.
Mavi-yeşil buluşmasını de geride bırakıp bir sonraki durağa geçtik. Burada bir tabela vardı lakin hatırlamıyorum.
 Merdiven yerine dallar da kullanılabilir tabi


Dağlar dağlar..

Her durak ayrı bir sergi.. Biz buralara doyamadan yine ayrılmak zorundayız. 
Buradan sonra da twins denilen şelalelere geldik. Aslında bunlar twins değil de triplet gibi birşey bence, yani ikiz değil de üçüz.
Yanyana 3 kardeş şelale

Yapraklar o kadar büyük ki insanların küçüklüğü farkedilmiyor

Burada hem insanlara bizim fotoğraflarımızı çektirip hem de başkalarının foroğraflarını çekerek kısa süreli sohbetlerle kardeş şelaleleri izledik. Buradaki fotoğraf çekim çalışmalarında eşim bir bayana 3 defa fotoğraf çektirtmek zorunda kaldı. B

Benim de aklıma lisedeyken yaptığımız oyun geldi:
Fen Lisesinde yatılı okulda okuyan 5 arkadaş akşam yemeğine çıkmıştık. Ne yazık ki o zamanki cahillikle biraz eğlenmek için insanları sinir etmiştik. Olay şuydu: Yolda geçen birisini seçiyoruz. 5 kişi poz verip, fotoğraf çeken kişi tam deklanşöre basacağı zaman biz "bir dk deyip, verdiğimiz pozu değiştiriyoruz".. bunu defalarca yapınca fotoğraf çekmeye çalışan kişi  artık iyice sinir olmaya başlıyor, çoğunun sabır seviyesi 3 kere poz değiştirmekti. Bana şu an aynısını yapsalar, 3'e kadar dayanır mıyım bilmiyorum.

Herneyse biz yola devam edelim.. Normalde Türkiye'de böyle bol ziyaretçisi olan bir yer olsa adım başı mis gibi gözlemecisi, balcısı, çaycısı vs. o daracık da olsa yollarda olur ama burada 1 en fazla 2 meyveci dışında kimsecikler yoktu ta ki farklılık olarak bu dondurmacıya kadar. Bunu daha önce duymamıştım: Vegetarian ice-cream : Vejeteryan dondurma.
 Mekan tasarımı - 1

 Mekan tasarımı - 2
Satıcısı hippi olan bir yer burası. Kendisi eşimle de pek iyi anlaştı. Vejeteryan dondurmadan kastettikleri dondurmada inek ya da keçi sütü yerine hindistan cevizi sütü kullanmaları. Herşey bitkisel ve sıfır katkı maddesi.
Dondurma techizatı son model

Dondurmaları hindistan cevisinde kabuğunda ikram edip kaşık olarak da yaş hindistan cevizi kabuklarını kullanmaları süper bir fikirdi. Plastikle doğayı kirletmeyerek oldukça akıllıca bir iş yapmışlardı. Olayın en çok bu tarafını sevdim. Tüketirken geride kirletici bir iz bırakmamak ne güzel.

Dondurma maraş dondurmasından sonra yediğim en güzel dondurma olabilir. Böyle olunca biz bir kap daha aldık.. Satıcı gezegenin en güzel dondurması diye reklamla bunu satarken bizim maraş dondurmasını yemediği belliydi. Maraş dondurmasının da yeri çok başka ama bu da bambaşka bir lezzet.
Mekan burası

Biz ilk durduğumuzda kimsecikler yoktu ama ayak sürüdük sanırım, arabalar arka arkaya sıra oldu bizden sonra.
Bol müşteri bırakarak ayrıldığımız mekandan sonra ilk karşımıza çıkan ve çok güzel olduğunu düşündüğüm "Kahanu Garden" denilen botanik bahçesine girmek istesek de, pazar günü olması dolayısı ile kapalıydı, biz de hemen ilerideki mağaraya geçtik. Mağara "Hana Lava Tube".
  Mağaraya giriş manzarası

Mağaraların doğadaki yeri her zaman çok farklı olmuştur. Hepsinin ayrı bir sırrı vardır. Türkiye mağara cennetlerinden biri. Ülkemde gittiğim her mağara ayrı bir hayrete yol açtı bende. Çoğu insana ürkütücü gelse de bu güzel mekanlar yeraltında farklı bir dünyanın habercilerinden.

Amerika'da da çok ilginç mağaralar var. Bu gittiğimiz mağara da lavların donmasıyla oluşmuş. Her inch'i yani 2,5 cm i 1000 yılda oluşmuş.
 Çikolatadan duvar


Mağaranın duvarlarına dokunmak yasak, çünkü çok kırılganlar. Uyarı olarak da bunlar bir daha oluşmayacak şeklinde bir yazı vardı. Bunu okuyunca Türkiye'de tarihi eserlerin üstüne büyük bir acımasızlıkla maşuklarının isimlerini yazanlar aklıma geldiğinden içim bir kere daha cız etti. 

Mağaranın içinden yeryüzüne kalp açılmış

Mağaranın çıkışında görevlinin bize ikram ettiği muzlar kesinlikle hayatımda yediğim en güzel muzlardı. Muzu yedikten sonra düşündüğüm şey şuydu:  Ya daha önce yediğim muzlar muz değildi, ya da bu, muz değil de başka bir meyveydi. Böyle şeftali ile muzun karışımı  bir lezzet.

Buradan ayrılıp hemen haritaya göre bir sonraki durağımız olan "Black Sand Beach" denilen siyah kumsala geçtik. Siyah kumlarla suyun buluştuğu nadide bir yer daha..
Siyah kum taneleri
 
Burada planladığımızdan daha fazla vakit geçirdik. Bu buluşmaya bizim de eşlik etmemiz çok iyi oldu. Artık vakit iyice ilerlemişti ama bizim gidilecek en az 2-noktamız daha vardı, yolda bir şelale daha görüp devam ettik. Ama özellikle güneş batmadan ulaşmak istediğimiz yer "Seven Pools" denilen alandı. Neyseki bu alana hava kararmadan ulaşabildik. Arabayı parkedip şelalere giden ormanlık alana girince yol boyunca karşılaştığımız manzaralardan bazıları şöyleydi:

 Banyan ağacı
Kitap okuma yeri
Saçaklı gövdeler gösterimde

En sonunda Seven Pools'a ulaşabildik. Burası geçek mi diye bir an şaşkınlık yaşadım.. Masal gibiydi. Karşımda köprü, iki küçük şelale, suyu çok güzel bir havuz, hemen bu havuzun önünde küçük küçük okyanusa doğru diğer havuzlar..


Hayran olmamak elde değildi, bunların hepsi doğaldı. Burada akşam karanlığı çökmeye başlayıncaya kadar bekledik.. Road To Hana'daki son noktamızda iyi bir final yapmıştık.
Burdan ayrılıp arabaya doğru giderken hava iyice grileşmişti. Bu da son manzaramız:
Bir kitap okuma mekanı daha

"Road To Hana" yolunda gitmeyi çok istediğim ama akşam hava karardığından gidemediğimiz çokca tavsiye edilen noktalardan birisi de bambu ormanıydı. Kocaman bambu ağaçlarından başka eminim keşfedilecek çok fazla güzelliği vardır ama nasip olmadı.
"Road To Hana" bahsettiğim gibi yaklaşık 50 millik bir yol ama biz bu yolu duraklarla 10 saatte aldık ki bitiremedik bile. Bir de yol fevkalade virajlı ve tek şeritli. 50'ye yakın köprüsü var ve her köprü ancak bir araç geçebilecek kadar dar. İki araç karşılaşırlarsa birisi beklemek zorunda kalıyor. Dönerken artık manzara seyri için durmayacağımızdan yolu 4,5 saatte alırız diye hesap ettik, navigasyon da bize 6 saate yakın hesap çıkardı. Nasıl oldu bilmiyorum ama 2,5 saatte otele dönmeyi başardık. Benim için en ilginç yolculuklardan birisi oldu. Hayatım boyunca unutamayacağım bir 80 km.
Ne çabuk geçti zaman..