Hayatımızda ilk defa bir aktivite için bu kadar erken yola çıktığımızı düşünerek sabah saat 6.00'da arabaya bindik. Güneşin saat 7'den sonra doğduğu bugün, saat 6.30 seansındaki "Whale Watching" denilen "Balina Gözlem" aktivitesine yetişmek için sabah karanlığında yollara düşmüştük.. Daha sonraki saatlerde yok muydu? Tabi ki vardı ama biz sabah o saatte hem güneşin doğuşunu izlemek hem de günden daha fazla istifade edebilmek için en erken tura katılma kararı aldık. Bu kararı almamızdaki diğer etken de hatırı sayılır derecede ucuz olmasıydı. Yani her açıdan en uygunuydu.
Sabah güne çok erken başlayanlar için bu saatlerde yapılan seanslara "Early Bird" seansı da deniyor ayrıca.. Amerika'da erken kalkanlara da aynı tabiri kullanıyorlar, early bird..
Yollar gündüze yakın bir kalabalıkta olmasına rağmen ben balinayı izlemeye gelen 3-5 kişi ancak vardır diye düşünürken, buranın Amerika olduğunu, bindiğimiz yatın doluluğunu görünce tekrar hatırladım. Millet de bizim gibi sabahın o karanlık saatlerinde bu gösteriyi izlemek için çoktan yerini almıştı. Amerika'da insanlar güne gerçekten çok erken başlıyor.
Pacific Whale Foundation'ın yatıyla okyanusa doğru karanlık havada yarım saat kadar açıldık. Bu arada güneş de artık doğmaya başlamıştı.
Yaklaşık yarım saat sonra ilk balina işaretini gördük.
Eleman yemeğiyle beraber aldığı fazla suları püskürtürken
Arkasından "breaching" denilen sudan çıkıp tam bir atlayış sergilemese de bize kuyruğunu gösterdi.
Güneş de bu arada çoktan doğmuştu
Kendileri yata yaklaştı
Kendisi burada ben güneşi seyrederken, arkamdan aniden sudan atlama hareketi olan "breaching" yapmış. Bu gösterisi için herkesten yoğun bir tezahürat aldı.
Sonra bizim yata yaklaştı. Balina yatın altından geçerken o anda acaba bizi alabora eder mi diye düşünmedim değil, 40 tonluk canlı sonuçta.
Uzaklardan bir tane daha
Bunlar da kardeş sanırım
Bu da başkası
Balinalar Hawaii sahillerine Aralık-Nisan ayları arasında uğruyorlar. Biz bir nebze şanslıydık çünkü en iyi gözlem yapılan aylar ise Ocak-Şubat aylarıymış.
Okyanusun soğuk bölgelerinden sıcak sulara doğru bir göç onlarınki. Tur rehberinin anlattığına göre Alaska'dan yaklaşık 10 bin mil yol katederek geliyorlar. Bizim izlediklerimiz de en büyük balina çeşidi olmasalar da en büyükler grubunda yer alıyorlar, bir otobüs büyüklüğüne kadar ulaşalabiliyorlarmış.
Turun başlagıcında daha önce kaydettikleri balinaların sualtındaki seslerini dinlettikleri zaman kendimi ağlamaklı bir uğultunun içinde hissettim. Ne konuşuyorlardı acaba diye herkes düşündü mü bilmiyorum ama alışık olduğumuz hayvanların seslerinden tamamen farklı olan o uğultuda kayboldum gittim ben. Çok ama çok ilginçti.
Okyanusun soğuk bölgelerinden sıcak sulara doğru bir göç onlarınki. Tur rehberinin anlattığına göre Alaska'dan yaklaşık 10 bin mil yol katederek geliyorlar. Bizim izlediklerimiz de en büyük balina çeşidi olmasalar da en büyükler grubunda yer alıyorlar, bir otobüs büyüklüğüne kadar ulaşalabiliyorlarmış.
Turun başlagıcında daha önce kaydettikleri balinaların sualtındaki seslerini dinlettikleri zaman kendimi ağlamaklı bir uğultunun içinde hissettim. Ne konuşuyorlardı acaba diye herkes düşündü mü bilmiyorum ama alışık olduğumuz hayvanların seslerinden tamamen farklı olan o uğultuda kayboldum gittim ben. Çok ama çok ilginçti.
Ben bir yandan balinalara bakarken bir yandan da güneşin gösterisine dalmaktan kendimi alamadım.
Turda sabahın o tatlı serinliğinde deniz kokusu bize o kadar iyi geldi ki şimdi bunları yazarken bile buram buram o havayı hissediyorum.
Turdan döndüğümüzde saat sabah 9'a geliyordu. Biraz o civarlarda dolandıktan sonra, güneşten aldığımız enerjiyle yine sahillere aktık. İlk olarak adanın güney kısmının en son noktasına ulaşmayı hedefledik. Son nokta derken sonrasında yol olmadığından son nokta.
1790 yılında Haleakala Volkanik Dağı'nın en son patlamasından fışkıran lavların soğumasıyla oluşmuş olan bu alana "La Perouse Bay" adı verilmiş ve bu alan kanunla özel koruma altına alınmış.
Ayaklarımızın altında, 220 yıl önce magma olan ama şimdi taşlaşmış ve okyanusla buluşmuş bu toprak parçaları vardı.
Hemen kırılacak gibi dursalar da oldukça sağlam bu lavlar
Manzara tek kelimeyle enfesti. Maui Adası'nın en kurak ve en güneşli bölümü olan güney kesiminde yer alan bu alanda çok fazla yeşillik olmasa da yeşilin siyahla buluşması çok nadir bir görüntü oluşturmuştu.
Karşı kayalık ikiye bölünüp boyanmış gibi
Adanın bambaşka bir yüzünü daha görme imkanını bu renk buluşmasıyla elde etmiştik.
Burası aynı zamanda "Ahihi Kinau Natural Area Reserve" alanının içinde. Buraya adaya ayak basan ilk Avrupalı Kaşif olduğu söylenen ve körfeze de isminin verilmesine sebep olan Fransız kaşif "La Perouse" hatırasına küçük bir anıt da dikilmiş..
La Perouse anıtı
Kumu olmayan bir alan olduğundan bildiğimiz sahillerden tamamen farklı olmasına rağmen sandalyesini getirip güneşlenen insanlar da yok değildi.
La Perouse'nin yol kenarı manzarası
Burayı geride bırakıp istikamet olan Makena ve Wailea tarafına doğru alırken adanın en büyük sahili olan "Big Beach" ilk durak noktalarından biri gibi gözükse de, biz buraya sadece giriş-çıkış yaptık.
Yol boyunca durduğumuz noktalardan bazı manzaralar ise şöyle:
Ay şeklindeki küçücük Molokini adası çok yakın
Bir ara yol kenarında bu leyleklerin güzergahını izlemek bana bana bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur dedirtti.
Dağ :)
Bağ :)
(Zenginin malı züğürtün makinesini yorar gibi oldu )
Okyanus manzaralı golf sahası
Pek duygusal bir nokta
Bu alanda karşılaştığımız genç bir ailenin 5 çocuğu vardı. Yahudi aile tipinde en az 6 çocuk furyasına göre hedefe 1 kalmıştı. Biz kendimizi zor gezdirirken, insanların 4-5 çocukla gezmesi de burada görmeye alışmaya başladığımız diğer bir olaydı. Çok kısa bir gözlemle farkettiğim, büyük yaştaki çocukların bir küçüğünü gözleyerek ailesine yardımcı olmasıydı.
Gün öğlene doğru ilerlerken sabah erkenden yollara düşmenin yorgunluğunu biraz olsun atmak için otele geçtik.
"Ne çabuk geçti zaman.."
"Ne çabuk geçti zaman.."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder