Road to Hana için dünyanın en güzel otobanı tabirini duyunca insanın ilk aklına gelen pürüzsüz bir yol, bir sürü şerit, biraz da manzara oluyor. Ama Road To Hana, tek şeritli bir yol, evet tek şeritli ama gerçekten de dünyanın en güzel otabanı. Bir otoban 50 mil yani yaklaşık 80 km olur da 12 saatte alınabilecek bir yol nasıl olabilir? Bu kadar harikulade bir doğası varsa, 24 saat bu otobana az bile diyesi geliyor insanın. Tek kelimeyle inanılmaz bir yol, anlatmam mümkün değil.
Biz buranın nasıl bir yer olduğunu bilemeden sabah saat 8 civarı yola çıktık. İlk durak noktamız dünyanın en ünlü sörf yeri olarak geçen Hookipa Beach'ti. Dalgalar 3-4 kat olarak geliyordu.
Dünyanın en iyi sörf mekanı: Hookipa Beach
Burayı fotoğraflarla anlatmak mümkün değil, o ses, o görüntü gerçekten çok güzeldi. Orada çokca sörfçülerin olacağını zannederken, sularda hiç kimse yoktu. Bir de burada sörf yaparken ölen sörfçüler anısına dikilmiş 2 haç işareti ile bir sörf tahtası vardı. O dalgalara dayanmak bazen çok zor demek ki.
Burada sörf yaparken ölenler anısına dikilmiş sörf tahtası ile 2 ayrı haç
Çok da rüzgarlı olan bu yerin ziyaretçisi de sabahın o erken saatlerinde oldukça fazlaydı.
Okyanus dalgaları ile bulutların eşleşmesi
Sörf sporu Hawaii'de başlamış. Hawaii kralınının okyanusun dalgaları üstünde sörf tahtasına benzer bir tahtayla durmaya çalışması ile icat edilmiş bir spor dalı. Buradan dünyaya yayılıyor. California'da bu spor oldukça popüler.
Buradan ayrılıp yola devam ederken hemen az ilerde yolun kenarında birçok arabanın mola verdiğini gördük. Her ne kadar tabela filan olmasa da vardır bir sebebi diyerek biz de durduk.
Gerçekten güzel doğasına hayran kaldığımız bahçe tarzı bir yer çıktı karşımıza. İnsanlar buraya "hiking" denilen dağ bayır yürüyüşü yapmaya gelmişlerdi..
Yosunlu ağaçlar şelaleye çıkıyor, aşağıda dere şırıl şırıl
Kök tarafında dallar arası mücadele
Bu güzel mekandan çıkıp yola devam etmeye başladık. Sonra yine arabaların durduğu yerde vardır birşeyler deyip biz de durduğumuzda kocaman ağaçlardan oluşan ilginç bir ormanın önünde durduğumuzu gezinti sırasında farkettik. Güzel ülkem Karadeniz gibi heryerden oksijen fışkırıyordu.
Gövdelerin çevresini sarmış koca yapraklar
Eşim iş başında
Dallara gelemeden yapraklar karşıladı beni
Kökler sarmış dört bir yanı
Bambular
Dar yol sonunda kısa süren ama biraz zor şartlarda eriştiğimiz manzara burası oldu. Göründüğünden çok daha büyük bir şelale.
Burada da biraz dinlendikten sonra saatlerin öğlene doğru geldiğini farkedince, sabah kahvaltı yapmadığımızdan ilk durağı atıştırma mekanı olarak seçtik. İyi ki burayı seçmişiz çünkü burası gerçekten de atıştırma durağı imiş. Ormanın içinde hem lavabo hizmetleri, hem de piknik yapmak için fazlaca oturma masaları bulunuyordu.
Biz tam birşeyler yemeğe başlamıştık ki, 3 tane üstü açık "Mustang" araba, arabanın üstüne çıkmış bayanlar, son ses hint müziğiyle dans ederek geldiler.. Herkes kafaları onlara çevirdi, onlar gayet rahattı. Hint müziği eşliğinde kahvaltımızı yaptık.
Kahvaltı manzarası
Mekandaki ağaçlardan
Dağlar dağlar..
Yapraklar o kadar büyük ki insanların küçüklüğü farkedilmiyor
Herneyse biz yola devam edelim.. Normalde Türkiye'de böyle bol ziyaretçisi olan bir yer olsa adım başı mis gibi gözlemecisi, balcısı, çaycısı vs. o daracık da olsa yollarda olur ama burada 1 en fazla 2 meyveci dışında kimsecikler yoktu ta ki farklılık olarak bu dondurmacıya kadar. Bunu daha önce duymamıştım: Vegetarian ice-cream : Vejeteryan dondurma.
Mekan tasarımı - 1
Dondurma maraş dondurmasından sonra yediğim en güzel dondurma olabilir. Böyle olunca biz bir kap daha aldık.. Satıcı gezegenin en güzel dondurması diye reklamla bunu satarken bizim maraş dondurmasını yemediği belliydi. Maraş dondurmasının da yeri çok başka ama bu da bambaşka bir lezzet.
Mekan burası
Mağaraların doğadaki yeri her zaman çok farklı olmuştur. Hepsinin ayrı bir sırrı vardır. Türkiye mağara cennetlerinden biri. Ülkemde gittiğim her mağara ayrı bir hayrete yol açtı bende. Çoğu insana ürkütücü gelse de bu güzel mekanlar yeraltında farklı bir dünyanın habercilerinden.
Amerika'da da çok ilginç mağaralar var. Bu gittiğimiz mağara da lavların donmasıyla oluşmuş. Her inch'i yani 2,5 cm i 1000 yılda oluşmuş.
En sonunda Seven Pools'a ulaşabildik. Burası geçek mi diye bir an şaşkınlık yaşadım.. Masal gibiydi. Karşımda köprü, iki küçük şelale, suyu çok güzel bir havuz, hemen bu havuzun önünde küçük küçük okyanusa doğru diğer havuzlar..
Hayran olmamak elde değildi, bunların hepsi doğaldı. Burada akşam karanlığı çökmeye başlayıncaya kadar bekledik.. Road To Hana'daki son noktamızda iyi bir final yapmıştık.
Burdan ayrılıp arabaya doğru giderken hava iyice grileşmişti. Bu da son manzaramız:
Eşim iş başında
Dallara gelemeden yapraklar karşıladı beni
Kökler sarmış dört bir yanı
Bu ormanda gezerken eşim 3 tane yabani siyah domuz görmüş ben neyse ki az ilerdeydim, dönüp bakmaya cesaret edemedim.
İsimsiz ormandan da ayrılıp az ilerleyince bu şelaleyle karşılaştık. Her şelaleninki gibi suyun sesi çok güzeldi.
Bambular
Moladayız
Burada biraz dinlenip tekrar yola koyulduk. Yine her zamanki gibi arabaların durması yönünde açılan alıcılarımız 2 arabanın durduğu yerde tekrar çalıştı. Arabadan inip daracık yolda ilerlerken, aşağının uçurum olduğunu devam hatırlamak, ayak basılan yere yoğun ilgi gösterilmesine sebep oluyor. Eşim Karadeniz çocuğu olmasından çok hızlı ilerleyebilirken benim ilerlemem daha yavaş oldu. Bu dar yolda karşıma çıkan bu meyvelerin zehirli olmadığından emin olabilsem oracıkta tamamı yok olacaktı ama emin olamadım.
Dar yol sonunda kısa süren ama biraz zor şartlarda eriştiğimiz manzara burası oldu. Göründüğünden çok daha büyük bir şelale.
Burada da biraz dinlendikten sonra saatlerin öğlene doğru geldiğini farkedince, sabah kahvaltı yapmadığımızdan ilk durağı atıştırma mekanı olarak seçtik. İyi ki burayı seçmişiz çünkü burası gerçekten de atıştırma durağı imiş. Ormanın içinde hem lavabo hizmetleri, hem de piknik yapmak için fazlaca oturma masaları bulunuyordu.
Biz tam birşeyler yemeğe başlamıştık ki, 3 tane üstü açık "Mustang" araba, arabanın üstüne çıkmış bayanlar, son ses hint müziğiyle dans ederek geldiler.. Herkes kafaları onlara çevirdi, onlar gayet rahattı. Hint müziği eşliğinde kahvaltımızı yaptık.
Mekandaki ağaçlardan
Kediler pek tatlıydı
Burada da hafif bir geziden sonra, bir sonraki durakta yine çok güzel bir manzara bizi bekliyordu. Her noktası ayrı olan bu yolda bizi acaba daha neler bekliyor diye düşünerek buradan ayrılınca bir tabelaya doğru saptık. Aman Allah'ım, San Diego La Jolla Sahili'ndeki gibi bir yer çıktı karşımıza, ama çok daha farklı bir manzarayla. İşte benim favori yerlerimden birisi: Dalgaların volkanik kayalara çarpmasıyla olışan o muhteşem su fışkırmaları.
Hiç bir anını kaçırmak istemediğim gelgitlerden..
Dalgalar masmavi sulardan köpürüp gelirken
Bu dalgalar insanı o kadar uçuruyor ki mekandan, o sese, o görüntü ye resmen aşık olunur.. Her gelen dalgayı izlemek, kayalarla buluşmasındaki reaksiyonu merak etmek insanı oraya bağlıyor. Bu buluşma benim için o kadar harikaydı ki buradan ayrılırken gönlüm kaldı.
Bir sonraki durak noktamız da burası:
Çizgi film gibi. Mavi-yeşil ne yakışıyor
Bu görüntü "Road To Hana" nın gerçekten dünyanın en güzel yollarından biri olduğunun onlarca kanıtından biri bence.
Mavi-yeşil buluşmasını de geride bırakıp bir sonraki durağa geçtik. Burada bir tabela vardı lakin hatırlamıyorum.
Merdiven yerine dallar da kullanılabilir tabiDağlar dağlar..
Her durak ayrı bir sergi.. Biz buralara doyamadan yine ayrılmak zorundayız.
Buradan sonra da twins denilen şelalelere geldik. Aslında bunlar twins değil de triplet gibi birşey bence, yani ikiz değil de üçüz.
Yanyana 3 kardeş şelaleYapraklar o kadar büyük ki insanların küçüklüğü farkedilmiyor
Burada hem insanlara bizim fotoğraflarımızı çektirip hem de başkalarının foroğraflarını çekerek kısa süreli sohbetlerle kardeş şelaleleri izledik. Buradaki fotoğraf çekim çalışmalarında eşim bir bayana 3 defa fotoğraf çektirtmek zorunda kaldı. B
Benim de aklıma lisedeyken yaptığımız oyun geldi:
Benim de aklıma lisedeyken yaptığımız oyun geldi:
Fen Lisesinde yatılı okulda okuyan 5 arkadaş akşam yemeğine çıkmıştık. Ne yazık ki o zamanki cahillikle biraz eğlenmek için insanları sinir etmiştik. Olay şuydu: Yolda geçen birisini seçiyoruz. 5 kişi poz verip, fotoğraf çeken kişi tam deklanşöre basacağı zaman biz "bir dk deyip, verdiğimiz pozu değiştiriyoruz".. bunu defalarca yapınca fotoğraf çekmeye çalışan kişi artık iyice sinir olmaya başlıyor, çoğunun sabır seviyesi 3 kere poz değiştirmekti. Bana şu an aynısını yapsalar, 3'e kadar dayanır mıyım bilmiyorum.
Herneyse biz yola devam edelim.. Normalde Türkiye'de böyle bol ziyaretçisi olan bir yer olsa adım başı mis gibi gözlemecisi, balcısı, çaycısı vs. o daracık da olsa yollarda olur ama burada 1 en fazla 2 meyveci dışında kimsecikler yoktu ta ki farklılık olarak bu dondurmacıya kadar. Bunu daha önce duymamıştım: Vegetarian ice-cream : Vejeteryan dondurma.
Mekan tasarımı - 2
Satıcısı hippi olan bir yer burası. Kendisi eşimle de pek iyi anlaştı. Vejeteryan dondurmadan kastettikleri dondurmada inek ya da keçi sütü yerine hindistan cevizi sütü kullanmaları. Herşey bitkisel ve sıfır katkı maddesi.
Dondurma techizatı son model
Dondurmaları hindistan cevisinde kabuğunda ikram edip kaşık olarak da yaş hindistan cevizi kabuklarını kullanmaları süper bir fikirdi. Plastikle doğayı kirletmeyerek oldukça akıllıca bir iş yapmışlardı. Olayın en çok bu tarafını sevdim. Tüketirken geride kirletici bir iz bırakmamak ne güzel.
Dondurma maraş dondurmasından sonra yediğim en güzel dondurma olabilir. Böyle olunca biz bir kap daha aldık.. Satıcı gezegenin en güzel dondurması diye reklamla bunu satarken bizim maraş dondurmasını yemediği belliydi. Maraş dondurmasının da yeri çok başka ama bu da bambaşka bir lezzet.
Biz ilk durduğumuzda kimsecikler yoktu ama ayak sürüdük sanırım, arabalar arka arkaya sıra oldu bizden sonra.
Bol müşteri bırakarak ayrıldığımız mekandan sonra ilk karşımıza çıkan ve çok güzel olduğunu düşündüğüm "Kahanu Garden" denilen botanik bahçesine girmek istesek de, pazar günü olması dolayısı ile kapalıydı, biz de hemen ilerideki mağaraya geçtik. Mağara "Hana Lava Tube".
Mağaraya giriş manzarası
Amerika'da da çok ilginç mağaralar var. Bu gittiğimiz mağara da lavların donmasıyla oluşmuş. Her inch'i yani 2,5 cm i 1000 yılda oluşmuş.
Çikolatadan duvar
Mağaranın duvarlarına dokunmak yasak, çünkü çok kırılganlar. Uyarı olarak da bunlar bir daha oluşmayacak şeklinde bir yazı vardı. Bunu okuyunca Türkiye'de tarihi eserlerin üstüne büyük bir acımasızlıkla maşuklarının isimlerini yazanlar aklıma geldiğinden içim bir kere daha cız etti.
Mağaranın içinden yeryüzüne kalp açılmış
Mağaranın çıkışında görevlinin bize ikram ettiği muzlar kesinlikle hayatımda yediğim en güzel muzlardı. Muzu yedikten sonra düşündüğüm şey şuydu: Ya daha önce yediğim muzlar muz değildi, ya da bu, muz değil de başka bir meyveydi. Böyle şeftali ile muzun karışımı bir lezzet.
Buradan ayrılıp hemen haritaya göre bir sonraki durağımız olan "Black Sand Beach" denilen siyah kumsala geçtik. Siyah kumlarla suyun buluştuğu nadide bir yer daha..
Siyah kum taneleri
Burada planladığımızdan daha fazla vakit geçirdik. Bu buluşmaya bizim de eşlik etmemiz çok iyi oldu. Artık vakit iyice ilerlemişti ama bizim gidilecek en az 2-noktamız daha vardı, yolda bir şelale daha görüp devam ettik. Ama özellikle güneş batmadan ulaşmak istediğimiz yer "Seven Pools" denilen alandı. Neyseki bu alana hava kararmadan ulaşabildik. Arabayı parkedip şelalere giden ormanlık alana girince yol boyunca karşılaştığımız manzaralardan bazıları şöyleydi:
Banyan ağacı
Kitap okuma yeri
Saçaklı gövdeler gösterimde
En sonunda Seven Pools'a ulaşabildik. Burası geçek mi diye bir an şaşkınlık yaşadım.. Masal gibiydi. Karşımda köprü, iki küçük şelale, suyu çok güzel bir havuz, hemen bu havuzun önünde küçük küçük okyanusa doğru diğer havuzlar..
Hayran olmamak elde değildi, bunların hepsi doğaldı. Burada akşam karanlığı çökmeye başlayıncaya kadar bekledik.. Road To Hana'daki son noktamızda iyi bir final yapmıştık.
Burdan ayrılıp arabaya doğru giderken hava iyice grileşmişti. Bu da son manzaramız:
Bir kitap okuma mekanı daha
"Road To Hana" yolunda gitmeyi çok istediğim ama akşam hava karardığından gidemediğimiz çokca tavsiye edilen noktalardan birisi de bambu ormanıydı. Kocaman bambu ağaçlarından başka eminim keşfedilecek çok fazla güzelliği vardır ama nasip olmadı.
"Road To Hana" bahsettiğim gibi yaklaşık 50 millik bir yol ama biz bu yolu duraklarla 10 saatte aldık ki bitiremedik bile. Bir de yol fevkalade virajlı ve tek şeritli. 50'ye yakın köprüsü var ve her köprü ancak bir araç geçebilecek kadar dar. İki araç karşılaşırlarsa birisi beklemek zorunda kalıyor. Dönerken artık manzara seyri için durmayacağımızdan yolu 4,5 saatte alırız diye hesap ettik, navigasyon da bize 6 saate yakın hesap çıkardı. Nasıl oldu bilmiyorum ama 2,5 saatte otele dönmeyi başardık. Benim için en ilginç yolculuklardan birisi oldu. Hayatım boyunca unutamayacağım bir 80 km.
Ne çabuk geçti zaman..
Ne çabuk geçti zaman..
2 yorum:
süper resimler,hayatın keşmekeşinden çıkıp dünyada cennetten bir kuble görmek gibi bir his olsa gerek :)
Evet çok başkaydı.. Orada yaşayanların yaş ortalaması çok yüksekmiş.
Yorum Gönder