11 Nisan 2013 Perşembe

3 Davet Daha

Son iki haftam misafir ağırlama anlamında öncekilere nazaran biraz daha yoğun geçti çünkü 4 ayrı davet verdim.

Kahvaltılarda elde ne varsa, çok da ağır baharatlar kullanmadan orta yollu birşeyler yapmaya çalıştım. Türk kahvaltısını illa ki tanıtayım gibi bir çabam olmadı çünkü bizim kahvaltılar benim genellikle davet ettiğim Asyalı arkadaşlar için çok istenilen tarzda olmayabilirdi. Sebebi ise onların genellikle kahvaltıda çorba içip pirinç ve yeşillik yemelerinden damak tadlarının bizimkinden farklı olması..


Biz gelelim geçen haftaki davetlere: Masamızın küçüklüğünden arkadaşlarımı gruplara bölüp çağırdım ve Joan'la yaptığımız kahvaltıyla beraber 4 ayrı davet oldu.

İlk davete Endonezyalı ve Japon arkadaşlar geldi:
 Mayu'nun eli:)
Buradaki mutfak gereçlerimiz kısıtlı, tam bir öğrenci mutfağını andırıyor..

Asyalı arkadaşlar en çok sarmayı beğendiler. Benim rüyalarımı süsleyen mozaik pastanın tadı onlara biraz garip geldi ama Brezilyalı arkadaş çok beğendi.

Bu Japon arkadaşın getirdiği çaydanlık. Bizim demliklere göre bence çok ergonomik.
 
 Kullanımı çok rahat, suyu dökerken el buhardan yanmıyor..

 Japonların vazgeçilmezi yeşil çay.. bizim yeşil çaylara göre yoğun ama ben sevdim


Pirinçten yapılmış bir tatlı. Ben çok beğendim.

Barbunyadan yapılmış çikolata gibi bir tatlı da vardıve çok lezzetliydi ama zamanında çekim yapmadığım için ekleyemiyorum.

 
 Soya soslu kraker. 
Asyalı olsaydım eminim bunu çok severdim. Soya sosuna alışık olanlar için tadı çok güzel..

İkinci davetimiz, okuldaki başka bir sınıfımaydı. Koreli, Macar ve Japon arkadaşlar geldiler..
Su yosunu..
Onlar ekmek yer gibi yiyorlar. Tadı ve kokusu bizim gibi alışık olmayanlar için biraz yoğun ama baharat olarak kullanılabilinir.

Üçüncü davetim de Brezilya'dan Carolina'ya idi. Carolina eve ilk geldiğinde sofrayı "Sultan" lara göre hazırlamışsın dedi, ben "Sultan" lafını duyunca biraz şaşırdım. Carolina bu terimleri ülkesinde yayınlanan ve bir kısmı Kapadokya'da çekilen bir diziden öğrenmiş. Eee tabi dizi denince akla Brezilya geliyor.
Sevgili Arkadaşım Carolina

Araştırmamı gerektirecek ya da tanımamı sağlayacak bir ortam olmadığından Brezilya'nın bu kadar gelişmiş bir ülke olduğunu Amerika'ya gelmeden önce bilmiyordum. Başkentleri Sao Paolo dünyanın 4. büyük şehriymiş. Amazonları barındırması zaten inanılmaz bir doğa güzelliği de katıyor memleketlerine..Devasa çeşitlilikteki mutfakları da cabası.

Benim onlarla alakalı en ilgimi çeken şey ise, ırkçılık konusundaki hassasiyetleri. Birisine "hey siyah gel bakalım" dersen hapsi boyluyormuşsun ve her türlü suçun kefaleti varken ırkçılığın kefaleti yokmuş.

Brezilya'daki diziye dönecek olursak; Kapadokya'da mağarada yaşayan bir aileyle Brezilya'da yaşayanlar arasında geçiyor. Başroldaki Türk görünümlü Portekiz yıldızının dizideki adı Ziya, pek meşhur.. Tabi bir dizi o ülkeye olan ilgiyi de artımıyor değil, zira Günay Amerika'da Türkiye'nin neredeyse adı yok.Bu diziyle baklava, kilim, rakı, dansöz vs öğrenmişler, gerekli gereksiz..

Burada bizim şekerlemelerin tanıtımı var.
http://globotv.globo.com/rede-globo/salve-jorge/t/extras/v/conheca-os-famosos-doces-da-turquia/2458205/

Tüm davetler tadına doyulmaz sohbetlerle geçti.. O kadar ki saatlerin akıp gittiğini farkedemedim...Endonezyalı, Koreli, Macar ve Japon arkadaşlardan öğrendiklerimi, paylaştıklarımı de ara ara gelecek yazılarda aktararak kendi adıma da unutmamayı umut ediyorum.

Her millet ayrı bir güzel, ayrı bir renk..

Hiç yorum yok: