31 Aralık 2013 Salı

Ekşi Sözlük ve Hayır İşleri

Bir ekşisözlük yazarı hayır işine girişmiş..

Videoyu seyredince yaşlı çiftin yüzündeki ifade için yazacak bir kelime yok.

Devlet nerdesin? Bu yaşlı çiftin çocukları, yakınları nerdesiniz?

Çoğunluğunu küfürbaz gençlerin oluşturduğu, ekşi sözlükten bu gibi faaliyetler çıkıyorsa, bu ülkede hala umut var sanki.

Daha yarım saat öncesinde bakıma muhtaçlar, bu fakir halk, bu ülke nereye gidiyor diye düşünürken bu haberi okumak iyi geldi..

https://eksisozluk.com/canakkalede-evi-yanan-yasli-cifte-yardim-ediyoruz--4174079

Tarih: 2 Ocak 2014

Olayın son durumu şudur:

http://www.radikal.com.tr/turkiye/canakkalede_evi_yanan_yasli_cift_bu_kadar_yardim_yeter_sagolun-1168994

Yaşlı amca hesabında biriken paranın 95 bin lira olduğunu öğrenince, "Bu para bize yeter, artık yardım göndermeyin. Başka ihtiyacı olanlara yardım yapılsın. Biz bu parayla evimizi yeniden yapacağız ve eşyalarımızı alacağız" demiş..

Açgözlülüğün tepelerde olduğu bir zamanda, amcanın bunu söylemesinin zamanlaması çok manidar :)

Yardım eden herkese teşekkürler..

26 Aralık 2013 Perşembe

Neydi Neydi? Hah Şimdi Hatırladım..

Evet evet, şimdi hatırladım,

Kibir en sevdiği günahtı şeytanın,

http://www.necabuk.blogspot.com/2013/02/rosa-parks-ve-ustunluk-duygusu-2.html

Ne diyordu?

Vanity is my definitely favorite sin..

Umudum onurlu ama kibirsiz, gerçekten özgür ve şeffaf, katılımcı demokratik bir Türkiye..




 

25 Aralık 2013 Çarşamba

Gitme Kal Diyemedim..

Ne gün ama...

http://www.youtube.com/watch?v=VmvyNf94cDo

Herşey gelip geçici, makam da, para da..

 

Bilemedim Acaba Hangisi Daha Acınası?

Bilemedim hangisi gerçek? Hangisi ağlanası?

Ebru Gündeş'in  O Ses Türkiye'ye çıkıp, çocuğu üzerinden yaptığı mağdur edebiyatı mı?

Bu edebiyata kalabalık bir grubun alkış tutması mı?

Acun'un bu olayı değerlendirip reytingi zıplatma hesabı mı?

Evin camları olmadığı ve poşetle kaplı olduğu için 40 günlükken donarak ölen bebek mi?

Arda arda tebdirsizlik sebebiyle 11 ve 10 kişinin ölümüyle sonuçlanan vakaları kimsenin konuşmaması mı?

Diğerlerine hiç değinemicem..

Patek Philippe'den başlarsak..

20 Aralık 2013 Cuma

Sevdim Seni Bir Kere..

Sevdim seni bir kere
Başkasını sevemem
Deli diyorlar bana
Desinler değişemem

Daha yolun başındasın
Değişirsin diyorlar
Oysa sana çıkıyor
Bildiğim bütün yollar

--

İnsan neyi sevdiğinde tehlikeli olmaya başlar.. ?

Gücü
Parayı
..

Silsileyle liste uzar da uzar..

Bir alıştın mı, bırakmak istemezsin..

Hesap yapar da yaparsın, oyun kurar da kurarsın..

Off nesin ki şu dünyada? Höt höt ederken daha yediğin yemeğin bile midende nasıl ayrıştırılacağına hükmedemiyorsun..

Yazık.. İyi ki ölüm var..



Yoksa nasıl yaşanır bu dünyada, bunca haksızlıklarla.

Eninde sonunda bir mezar taşına iki satır yazın kalır..

8 Aralık 2013 Pazar

Kasım'da Hüzün Başkaydı



Zor, sıkıcı, bunaltıcı, bitmek bilmeyen bir Kasımdı.

Çok sevdiğim bir arkadaşım.. evet yitti, gitti..

Beni severdi, gerçekten severdi ve ben onu severdim, gerçekten severdim.

Kalbinizde yer etmiş bazı insanlar vardır, görüşmeyeli yıllar geçse de, kalbinizdeki yeri hep sıcaktır. Çünkü yürekten seversiniz. İşte onun sevgileri de hep yürektendi.

Nasıl bir duygudur yokluk hissi.. Doğmak, yaşamak ve ölmek..

En son 9 sene önce düğününde gördüm ya, ne de mutluydu..

Beyaz gelinliği şimdi beyaz kefene mi döndü?

İçimde öyle kuvvetli bir his var ki öte dünya sanki ona kolay,

Öyle ya, o içten sımsıcak gülümsemeyle, tek bir kişiyi kırdığı vaki olmayan, dolu başak misali başı hep eğik biri daha nasıl olabilirdi ki?

Allah'ım gani gani rahmet eyle, ben ondan razı oldum, sen de ol Ya Rabbim!

Bu dünyada ölümden başkası yalan..

http://www.youtube.com/watch?v=_Mf93Xygl6Q

 

22 Ekim 2013 Salı

Kurb-an

Bir Kurban Bayramını daha geride bıraktık.
Geçen sene Amerika'da önce Türk öğrencilerle kavurma-pilav-baklava eşliğinde bir bayramlaşma merasimi ile, ertesi gün başka Türklerle güzel bir sabah kahvaltısıyla, öğleden sonra ise Türk arkadaş ve komşularımızla mangal yaparak uzaklarda da olsak bayramı mümkün olduğunca hissetmeye çalışmıştık.
 
Evlerimizin önünde yapılan mangaldan..
Aslında bu yazıyı ele almamı sebebi bu güzel anılara ek olarak Türkiye'den gelmiş bir arkadaşın Amerika'da iken Kurban Bayramı'na olan tepkisini hatırlamam..

Arkadaş dedi:
               - Kurban Bayramı'na karşıyım.
Dedim:
              - Neden?
Arkadaş dedi:
              - Hayvanlara yazık oluyor.
Dedim:
             - Vejeteryan mısın?

Arkadaş dedi:
             - HAYIR.
Dedim:
             - Et yiyorsun yani.

Arkadaş dedi:
             - EVET, et yiyorum.
Dedim:
             -Vejeteryan olup, hiç et yemesen seni biraz anlarım ama hem et yiyip hem Kurban Bayramı'na karşı olmak TUTARSIZLIK değil mi?

Arkadaş dedi:
            - (Gülme hareketi) Ben bunun bayram olarak kutlanmasına da karşıyım.
Dedim:
            - Neden?

Arkadaş dedi:
            - Hayvan keserek bayram yapılmaz. Bu değişecek.
Dedim:
           - Nasıl yani???

Arkadaşın psikolojisinin bozuk olduğuna da daha önceki vakalardan şahit olduğum için vaktimi boşa harcamamak için bir an önce yanından uzaklaşma isteği hissettim.

Uzaklaştım  ama kafamda bir sürü soru. Aslında bu tutarsızlık değil de, saçmalıktan tam bir seçme idi. Hem etini yiyip hem de hayvanın kesilmesine şiddetle karşı çıkmak..?

Sonra kendisi Halloween denilen Cadılar Bayramı'nda, Yılbaşı'nda bol bol hindi pişirdi, et üstüne kurulu yemek davetleri verdi, nasıl kebap pişirilir ders vererek Amerikalılara gösterdi.

Gerçekten de mesele sadece etobur olmakta ya da sadece etobur olmamakta idi.

Evet kesinlikle bir hayvanın kesilmesi naif ruhlara dokunur, herkesin izleyebileceği bir manzara değildir, kaldırmak güçtür ama izlemek gibi bir mecburiyet de yoktur.

Yalnız;

- Bu hayvanları kestirenlerin en azından sizinkine nispeten daha ulvi gayeleri var, esnek olun.
- Bu hayvanlar kesilirken acı çekmiyorlar, rahat olun.
- Her yıl bu kadar hayvan kesiliyor ve doğanın hayvani dengesi bozulmuyorsa, bir döngü var, merak etmeyin.

Ha bir de

Etini afiyetle yiyeceğiniz hayvanın kesilmesine karşı iken, hele hele bunun bayram yapılmasından rahatsız iken,

Her gün Ortadoğu'da onlarca kişi ölür iken ses çıkarmıyorsunuz ya, rahat olmayın,  bu kadar çok enerjiniz varsa, boş işlere değil de gerçeklere harcayın.

Gerçek bir hayvansever olmak için önce gerçek bir insansever olmak gerekir. İnsansever olmayan hayvansever olamaz.

Bir vatandaşın dediği gibi,

Bugün de bir Batılı ölmedi, barış dolu bir gün geçti diye düşünüyorsanız, yazık size..

8 Ekim 2013 Salı

Bir Dostun Evlenmesi

Eylül ayı pek yoğun geçti..
Bir yıl aradan sonra eve hala yerleşme çalışmaları, zihnen Amerika'yı tamamen geride bırakma çalışmaları..
Çok çok değerli arkadaşlarımızla ailecek yemeklerde kahvaltılarda buluşmalarımız, davetlerine icabetlerimiz..
İşyerinde yığılmışlıktan kaynaklanan işlerin üstü üste sözleşmişler gibi yağmaları, bunun verdiği yorgunluk,

Ve en önemlisi çok sevgili dostum Zehra'nın evlenmesi.

Evet Zehra'cığım sonunda bu kutsal yola adım attı.

Aklımız hep Zehra'daydı.. Nihayetinde hayatında verebileceği en isabetli kararın sonunu getirmeye çalışıyordu.

Ama bir boşluk vardı sanki, arkadaşlar arası kına gecesi: Zehra'nın kına gecesi yapamayacak olması bizi hemen harekete geçirdi, arkadaşımızı kına gecesiz göndermek olmazdı.

Göküm ile beraber küçük bir organizasyon planladık, bu plana uyarken, sağolsun can dostum olayın büyük kısmını yüklendi.

İlk önce kına gecesi için gün belirlendi, bunun için herkesden teyid alındı.
Kına günü kullanılacak kına malzemeleri alım işini Göküm üstlendi.
İkramlar paylaşıldı.
Müzik işlerini Gökçe ve Özleme verdik.
Misafirlerin çağrılması işi de biraz onlara kaldı.

Ben evi temizleyip pasta ve kuruyemiş almaktan başka bişey yapmamışım :)

İş çıkışı Gökü malzemelerle arabaya yükledik, yoldan da Özlem'i attık arabaya, kalan birkaç eksiği de tamamlayıp, eve varır varmaz, son hazırlıklarımız yapıp beklemeye koyulduk..

Misafirlerimizin gelmesiyle minik şölenimiz başladı.

Tabi aç ayı oynamaz misali önce karnımız doyurup, başladık:

Oyun havaları, halaylar..

Damat halayı olmadan olmaz
http://www.youtube.com/watch?v=Pk_QXqxtCmo

ordan burdan derken sıra geldi kına yakmaya;
Yüksek yüksek tepelere olmazdan hiç olmaz..
http://www.youtube.com/watch?v=vRmUWYrd4f8

Elimizde döndürüp durduğumuz kına tepsisi

 Gelinin kına yakılmış eli
 
Kınadan sonra ele takılan altı pamuklu band

Zehracığım
 
Kına diğer güruha yakılmaya devam edilirken
Etken: Özlem
Edilgen: Özlem
 
Kadrajı ayarlanamamış bir pasta fotosu :)
 
Kınadan iki gün sonra düğün olunca, tüm haftanın yorgunluğunu unutup, tatlı güzel bir telaşla biz bayanlar yine toplanıp önce kuaföre sonra da çok sevgili arkadaşımızın mutlu gününde yanında olmak üzere Harikalar Diyarı'na doğru yol aldık. Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik derken Salonu bulup oturacak bir yer beğenmemizle, güzel planlanıp gerçekleştirilen bir organizasyon sayesinde sanki bir düğünü izliyor gibi olduk :) hiç bir sorun yaşamadan, gayet düzenli hoş bir düğün eşiliğinde çok değerli arkadaşımızı bekarlar grubundan evliler grubuna transfer ettik.
 
Zehracığım inşallah bir ömür boyu çok mesut olur, bunu gerçekten hak ediyor. Darısı çok sevgili diğer  bekar arkadaşlarıma..

Bir zamanlar sadece arkadaşlar arasında olacak şekilde çok değerli sevdiklerim de benim kına gecesi organizasyonumu üstlenmişlerdi ve gerçekten inanılmaz derecede güzel hazırlık yapmışlardı. Ben eve sadece misafir olarak gitmiştim. Onlara bu anlamda hiç bir zaman layık oldukları teşekkürü edemedim ama hiç bir zaman da unutmadım. İyi ki yapmışlar, çok güzel anı olarak kaldı bende.
 

25 Eylül 2013 Çarşamba

Başlıksız

Bulunduğu iş ortamını terketmek isteği yukarı seyreyleyen bir grafik izlediği zamanlarda insanı daha da girdaba atan mı, yoksa biraz ruh haletini değiştiren mi bilemediğim parçadır bu:

Nazende Sevdiğim:

http://www.youtube.com/watch?v=ZwjGgk9hMKA

Azeri Türküsü olan bu harika parçanın aslında Resid Behbudov'dan dinlenilmesi tavsiye edilse de, kayıtların eski olması sebebiyle Figen Genç iyi bir tercih olarak duruyor..

Şimdi  burada olmak yerine Kaliforniya'da olmak ne güzel olurdu ..
Bu parça şimdilik beni biraz ferahlattı, bir sonraki sefer ne olur bilinmez..

 

22 Eylül 2013 Pazar

İmaj Hiçbir Şey Susuzluk Herşey

Sabah kalkınca suyun kesin olması
Akşam eve gelince suyun kesik olması
Sabah kalınca suyun yine kesik olması
Akşam eve gelince suyun yine kesik olması

Ankara'da yaklaşık 48 saat süren habersiz su kesintisi ile psikolojinin bozulması..

Ani su kesintisinin istisnası, boru patlaması gibi umulmayan bir arızadır. Yoksa yapılacak bir çalışmanın fi tarihinde planlanlanmış olmasıyla biz vatandaşların olayın gerçekleşmesi ile ancak haberdar olması, ilgili kuruluşun "ee biz web sayfasında ilan ettik" mazereti gülsek mi ağlasak mı gibi bir durumla bizi karşı karşıya bırakıyor..

Gerçekten hizmet vermek istiyorsa bu kurum, üç mobil operatörle anlaşıp, adres bilgisindeki ilgili mahalle durumuna göre cep telefonlarına mesaj göndererek halledilebilir.

Bir tarafta modern dünyanın nimetlerinin ani yoksunluklarından gelen boşluk hissinin uyandırdıkları, diğer tarafta bir çok kurumda olduğu gibi göstermelik yapılan işlerle vatandaşların mağdur olması..

Herkes işini düzgün yapsa, şu günü kurtarma işinden bir kurtulabilsek, kısır döngülerden bir sıyrılabilsek..

Yakınmalar, yakınmalar..

Şurda iki günlük su kesintisine dayanamazken, Afrika'da insanların su getirmek için bilmem kaç kilometre yürümek zorunda oldukları hatırladıkça şükürsüzlük duygusundan hemen sıyrılma hissinin ani dürtüsü, insanı elindeki binbir türlü nimetlere şükre yönlendiriyor..

16 Eylül 2013 Pazartesi

Bulanık Mı? Dumanlı Mı?

Son zamanların üstüste gelen tatlı-tatsız yoğunlukları zorlamakta beni..

Arada güzel dostlarımla nefes alabilmek de ne güzel!

Zihnim bulanık mı, dumanlı mı karar veremedim, dumanlı daha makul bir kelime gibi..

Bulanığı temizlemek daha zordur, dumanı üflesen dağılır.

Dağılır dedim de, bende üfleyecek dahi mecal yok.

 

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Düzeltme - Cender A.Ş.

Kapıdan Satış Yöntemiyle uğraştığım zamanlarda yorgunluk atmosferinde bir yazı yazmıştım. Şikayet sitelerine ve Tüketici Hakem Heyeti'ne yaptığımız başvurularla birlikte kendi sitelerindeki iletişim kanallarını da kullarak rahatsızlığımızı iletmemiz sonuç verdi.

Cender A.Ş.'nin sonraki aşamalarda muhatap olduğumuz personeli olaya çözüm odaklı yaklaşıp, bizim daha fazla mağdur olmamamız için ellerinden geleni yaptılar ve ürünün iadesini kabul ettiler.

Bu noktada kendilerine teşekkür ederim. 

23 Ağustos 2013 Cuma

Varsa Söyleyin

Varsa yaşamanın anlamı söyleyin.

Kapınızda yeni doğmuş ikiz bebeklerle beraber yüzlerce çocuk, bir günde 1600 kişi bilmem hangi ülkelerin oyunlarına, hesaplarına kurban olup buralardan göçüp gitmişse,

şu küçücük hayatlara, sonsuza kadar yaşayacakmışcasına ihtiras, kin, nefret doldurup, zulümlerine zulüm katabiliyorlarsa bu dünyanın güçlüleri,

hep ağlayanlar, ezilenler, acı çekenler dini, ırkı farketmez belli bölgelerin insanlarıysa eğer,

mazlumlara duyarsızlaşmışsa milletler,

fert olarak düşünmekten başka yapacak birşeyiniz yoksa

ne anlamı var ki yaşamanın bunları durduramadıktan sonra?

 

18 Ağustos 2013 Pazar

Vicdanlar Suskun

Şuracıkta neredeyse yanıbaşımızda bir günde yaklaşık 5000 bin masum insan öldürüldü.

Hiçbirinin silahı yoktu, yakıp yıkması, yağmalaması yoktu. Dünyada olabilecek en barışçıl eylemi, seçimle gelen bir Cumhurbaşkanı'nın sadece 1 yıl sonra darbeyle alaşağı edilmesini protesto ediyorlardı.

Ne yazılsa, ne söylense, ne kadar gözyaşı dökülse de tarif edilmez bir acı.

Dünya'nın aymazlığı neden hep Ortadoğu'daki ya da fakir ülkelerdeki canlarla bir kere daha ispatlanır. Bu ispatların sonu ne zaman gelecek?

Demokrasi getirme kılıfı altında büyük bir iştahla Irak'a girip, yüzbinlerin canına mal olan Amerika, petrolü oradan lokur lokur içerken, Mısır'ın tarihinde bir ilkle; seçimle iktidara gelenlerin ekonomi musluklarını kısıp, sadece bir yıl sonra darbe yaptırıp, darbe komisyonuna bol para aktarıp bunun demokrasinin gereği olduğunu söylemesi, bir günde alınan 5000'e yakın can için ağzının kenarıyla "kınıyorum" demesi ne acı, ne acı, ne acı!!!

Ah Amerika! Ne zaman gerçekten insani olabileceksin?

Ah Avrupa! Ne zaman gerçekten insani olabileceksin?

Ah Körfez Ülkeleri! Ne zaman gerçekten insani olabileceksin?

Dünya bu kadar vicdandan yoksun mudur?

Hal böyle iken, dünyanın insan haricinden oluşan kısmı, kafasını oraya buraya vurup parçalanmıyorsa, elbette acıyı gerçekten hissedip yüreği gerçekten yananlar içindir..

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Dolandırıcılık Yanıbaşınızda Mı? Kapıdan Satış'la Evet

Şirketin Adı:

Cender A.Ş

Sakın ola bulaşmayın. Daha önce annemin kapısına gelip binbir dil döken satış elemanı annemi "Teyzecim bu ürünü bak ilinizde şu şu doktorlar aldı, mutlaka al, garantisi var bel ağrın kalmayacak. Ayrıca 7 gün içinde mazeretsiz iade hakkın var. İade için beni 7 gün 24 saat arayabilirsin.." diyerek hatta ikamet adresini de verdiği bir müşteri bayanla telefonda konuşturarak ürünü zorla satmış.

Evet aynen öyle, resmen zorla satmış bana göre. Kafa karışıklığına sebep olarak, gerçek dışı vaatlerle iradenin sakatlanması gibi bir durum var ortada. 

Biz hemen ürünü iade etmek istedik ama tabi ki satış elemanı telefonlarımıza cevap vermiyor, hatta ilk aramamızda telefonu yüzümüze kapatmak gibi kabul edilemez bir eylemde de bulundu.

Müşteri hizmetlerini aradım, kız inanılmaz alaycı bir dil kullandı.

Bu tavrın üstüne, dünyanın en kaliteli ürünü de olsa -ki araştırmalarım bir işe yaramadığı yönünde- iş, ürünün iadesi için diğer yolları denemeye kaldı.

Yapılacak iş önce kapıdan satış yönetmeliğine göre yedi günlük cayma hakkımızı kullanmak için şirket adresine ihtarname çektirmek, arkasından Tüketici Hakem Heyetine başvurmak, internette gerekli tüm yerlere şikayetleri iletmek, son aşama da savcılığın yolunu tutmak.

Başka ne yapılır bilmiyorum.

İnternet firma hakkında şikayet kaynıyor

Firma. Cender A.Ş.
Ürün: Dr. Tens Therapy Masaj Aleti..

Cihazın ederi 700 lira civarında. İş avukat tutmaya kadar gider, maddi anlamda astarı yüzünden pahalı hale gelse bile peşini bırakmamaya şimdilik kararlıyım. Zaten anladığım kadarıyla bu tür  şirketler öyle bir fiyat belirliyorlar ki mağdur dava açsa yaptığı masrafa değmeyecek, öyle olunca "Oldu bir kere.. Allah'ından bulsun" diyerek sineye çekecek.

Karakterimin gereği olarak mağdur olmak yerine bu tür aldatmacılarla uğraşmak taraftarıyım. Ben uğraşmam, öbürü uğraşmazsa kim uğraşacak.

Bu sıralarda Kapıdan Satış Dolandırıcılığı'nın bir başka versiyonu da çok yaygın. Bana da çatmıştı : Bundan kaç sene önce olduğunu hatırlamıyorum, bir gün kapıya garip bir genç geldi,

 - Size bir müjdemiz var, şu kartlardan birini çekin, hediye kazanın, boş yok..

Ben bu lafı üzerine, ne saçmalıyor bu diyerek kapıyı yüzüne kapatmıştım. Yapılacak en doğru hareketi yapmışım.

Bir firma kapınıza kadar gelip size niye hediye dağıtsın? İki seçenek var, ya hayır kurumudur, ya da dolandırıcı.

Birinci seçenekte hayır kurumu benim kapımı niye çalsın? Ayrıca böyle bir hayır yöntemi de olamaz. Geriye ikinci seçenek kalıyor.

Bu oltaya takılan ve mağdur olan çok sayıda insan olduğunu internette yaptığım araştırmalarda gördüm. Adamlar size kart çektirip,

 - Günün hediyesini kazandınız, saç kurutma makinesi çıktı. Saç kurutma makinemiz şöyle şahane, böyle üstün özelliklere sahip. Şuraya bir imza hemen, ama küçük bir şartımız var. Saç kurutma makinesi hediyemiz için önce şu küçük çamaşır makinesini almanız lazım, çok ucuz, siz duymamış olabilirsiniz ama çamaşır makinesi markamız Türkiye'de piyasaya yeni giriyor, az çamaşırlarınız bu küçük makine ile yıkarsınız, şu senede hemen afilli bir imza atıverin, kazançlı çıkın..

gibi bir konuşma yapması olası. Olayın temeli bu. Uyduruk bir malı çeşitli laf oyunu ile yüksek bir bedele satıyorlar.

Gündemde olan bir diğer dolandırıcılık olayı da Devremülkler.. Bunda çok yakın bir tanıdığım mağdur oldu. Televizyondaki o binbir vaat içeren reklamlara inanarak devremülk aldı. Sonra ofise gittiklerine satış elemanlarının ne kadar rahat yalan söylediklerine şahit olmuş. Şahit olmuş ama şok olarak şahit olmuş.

Nasıl şok olmasın ki. Bir insan bu kadar rahat yalan söylüyorsa kimyası bozulmuştur. Benim de anlamadığım nokta bu dolandırıcı şirketler bu kadar pervasız yalan söyleyebilen elemanları nasıl seçiyor. Hangi testlerden geçiriyor?

Konu gelip gelip yine kendi öz değerlerimizden neden uzaklaşıyoruz sorusuna geliyor.

İsyan duygularım yine kabarmaya başlıyor.

Bunları denetlemek bu kadar zor mu? Yasalarını yapmak, uygulamak bu kadar zor mu?

Bir mağdur da siz olmamanız için tavsiyem: Ağzı çok iyi laf yapan insanlara sakın hemen inanmayın, öncelikle mutlaka internetten araştırın, şikayet konularına bakın.

En önemlisi sakın ama sakın ne kadar güvenilir de gözükse bu tür şirketlerin binbir dille size attırmaya uğraşacağı imzayı sözleşmeye atmayın, daha doğrusu hiç bir yere imza atmayın.

Cender A.Ş. ile ilgili düzeltme yazısı :
Düzeltme - Tıklayın
 

11 Ağustos 2013 Pazar

Türkiye'ye Döndük De Ne Oldu?

Evet nihayet geldim Türkiye'ye. Davis'te sık aralıklarla Türkiye'ye gidince neler yaparız listeleri oluştururken, uçağa bindiğimde garip bir hüzün kapladı.

İçimdeki sesi dinledim. Kesinlikle Türkiye'ye gitmek istemiyordu.

İstanbul yaşamak istediğim yerdi ya, dünya bir yana İstanbul bir yanaydı.

Öyle mi hala? Galiba hayır.. Ailem ve arkadaşlarım dışında Türkiye'de İstanbul da dahil hiç birşeyi özlememişim. Yani hiç özlememişim.

Aslında ben insanlardan çok sıkıldım.  Niye mi? Düzinelerce eften püften olaydan sadece bir kaçı:

Ankaraya indiğimiz akşamın sabahında çok özlediğim simit-çay ikilisi için  evin en yakınındaki simit kafeye gittik. 10 dakikalık yürüme mesafesinde bile Ankara sokakları her zaman ki gibi soğuk ama eskisinden çok daha bunaltıcıydı. O çöpler, yer yer köşe başlarındaki çöplerden sızan suların bıraktığı görünümler, siyasi inatlaşmalara, vurdumduymazlıklara heba edilmiş çarpuk çurpuk yollar, kaldırımlar..

Ramazan akşamı yolda eşimle yürüyüş yaparken 35 yaşlarında bir hanım elindeki bisküvi kağıdını, önündeki direğin yanına bırakıverdi. Zaten evinde de odaların köşelerine böyle çöpleri bırakı bırakıveriyordu ya..

İstanbul Eminönü'nde İspark görevlisi, dakikada bilmem kaç kere kestiği otopark fişlerini buruşturup buruşturup yere atarken eşim uyarınca adamdan aldığımız cevap şuydu: "Ben zırt pırt çöp tenekesine mi gidicem?" Çöp tenekesi mesafesi sadece 4 adım.

Amerika'dan gelmiş bir misafirimizle iftardan sonra Beykoz'da İstanbul Boğazı'nı izliyoruz. Deniz nasıl temiz, nasıl berrak. Ayakta bekleyen iki ailenin pek şımarık çocukları ellerindeki koca koca 3-4 poşeti denize atıverdiler. Amerikalı arkadaşım şok olurken ben ne diyeceğimi bilemedim. Aileler çocukların bu hareketlerine karşı her zamanki gibi tepkisiz.

Trafikte garip hareketler..

Hayır iki saniye önce gidince sana madalya mı veriyorlar, nedir o cambazlıklar, zigzag çizmeler, önüne kırmalar, her boşluğa arabanın burnunu sokmalar, gereksiz yerlerde korna çalmalar, selektör yapmalar? Egoyu tatmin ediyorsun da ne kadar komik duruma düşüyorsun.

Orada burada sıra ile yapılan işlerde araya kaynama hareketleri.. Bunu kasti yapmayanlara itirazım yok ama bunu işgüzarlıkla yapanlara isyanım var.

Bunların üstüne kaç tane dolandırıcılık olayı ile karşılaştım. En yakınımlarından birisi yüklü bir miktarda bir meblağı bir dolandırıcı çetesine kaptırmış, üstüne başka bir olay daha yaşamış. Biz de bunun üstüne annemi nkapıdan satış yöntemiyle dolandırılmasına uzaktan şahit olduk.. Hangi duygularla yaşıyorsunuz? O kazandığınızı sandığınız miktarlar sizden başka yollarla çıkacağına ben eminim de siz hangi kafadasınız?

Vallahi yeter, nasıl bir millet olduk biz?

Kendiniz var olun, şu uyanık her daim ayakta olan egonuz yok olsun.
Kendiniz var olun, şu başkalarını alt etme dürtüleriniz yok olsun.
Kendiniz var olun, şu saf niyetler üstünden kolay kazanç sağlama şeytanilikleriniz yok olsun.

Temiz kalpli insanların hiçbir cephesinde bulunmayın.

 İyi de nedir bunun kaynağı? Kesinlikle ve kesinlikle kanunların yetersizliği. Bu kadar zor mudur bunları kontrol etmek, yasak getirmek, denetlemek? Zaten şu yasa yapanların da yasayı uygulayanların da ruh hallerine hayranım  (!)

ZALİME MERHAMET, MAZLUMA ZALİMLİKTİR.

Amerika'da dinginlikte seyredip duran, tatlı heyecanlarla renklenen ve ömür boyu aynı seviyelerde olmasını  istediğim psikolojim, Türkiye'de çok fena dalgalandı. Kısacık bir zaman dilimi yetti buna ne yazık ki..İçimde yokluğa mahkum ettiğim isyan duygularımı uyandırdınız.

Türkiye'den çok sıkıldım. Bayramı hiç ama hiç hissedemedim. "Bir yıl uzak kaldı, sanki ömrü boyunca uzaktaymış gibi Türkiye'yi beğenmiyor" hissi uyanmışsa, evet bir ay uzak da kalmış olsam, on yıl uzak da kalmış olsam aynı hissiyatı paylaşacağım.

İsyanım Türkiyenin taşına toprağına, havasına değil, Anadoluluktan, kendi öz değerlerimizden uzaklaşan insanlarına..

İlkel bir ortamda güzel insanlarla birlikte olayım yeter. Bir ekmek bir bardak çayla karın nasıl olsa doyuyor.

Ben burda çer çöp gibi, trafik gibi incir çekirdeğini doldurmayacak meselelerden bahsederken dünyada ne acılar  yaşanıyor.. Hangi birinden bahsedyim, Irak'tan mı? Pakistan'dan mı? Mısır'dan mı?

Yaşama isteği namıma hiçbir şey kalmadı desem abartmış olmayacağım. Hele hele birşey yapamamak insanı daha da çıldırtıyor.

Ne yalansın dünya.

2 Temmuz 2013 Salı

Devam Mı?

Uzun bir aradan beri yazamıyordum. Yazacağım o kadar çok yazı birikti ki. Bunları eklemeye devam edeceğim elbette.. Yakında.

17 Haziran 2013 Pazartesi

Gezi Parkı

"Kahrolsun bağzı şeyler"

Bu bazı şeyleri yazmaya başlarsam sayfalar alacak

Olaylar başladığından beri yaşadığım her saat acımsı bir tad veriyor..

Ülkemiz adına isteklerim şeffaflık, doğruluk, huzur, güven, anlayış, beraberlik..

29 Mayıs 2013 Çarşamba

And Handcrafts - Ve El Sanatları

Sanat sanat için midir, sanat toplum için midir tartışması bu hamur çok su götürür nevinden bir tartışma..

Kısaca kendi perspektifimden konunun aslına olmasa da kıyısına uzaktan bakacak olursam; Sanat gösterildiği ölçüde değer kazanır derim. Gizlenen sanat sanat değildir. Bu da beraberinde sanat ticari amaç güdülerek mi yapılır sorusunu da gündeme getiriyor.

Sanatçı olmayı istemezdim. Mesela benim yaptığım bir esere biri gelecek, ben bunun alasını yaparım diyecek..Neden olmasın? Aliyyül alasını da yapar.. Benzerini yaşadım. Karakalem çalışmalarımı hocamın çok beğenmesiyle bende iştiyak artarken, arkadaşımın burun bükmesi bir nevi duraksamama sebep olmuştu. Sonra? Yani bunu takdir odaklı yapmak mıydı olay? Ya da kimileri tarafından eserin yeterince idrak edilememesinden doğan bir duygu  muydu bu duruma sebep?

Bir de sanat eseri izleyicisi, takipçisi tarafından ne kadar idrak edilmeli? Bunun bir sınırı var mı, bir sırrı var mı?

Fransız filmi Can Dostum'da bakıcı adamın boyaları rastgele tuvale fırlatmasıyla oluşan tablo, sanki çok ünlü bir ressamın resmi gibi binlerce dolar para karşılığı satılmıştı.

Yani eserin karmaşık olması mıydı onu değerli kılan? Ya da değerli kılıyormuş görüntüsü veren??

Peki sanatçı kime denir? Hatip de sanatçı mıdır? İyi bir köşe yazarı? Yada başarılı bir aşçı?

Ben döneyim festivallerdeki el sanatlarına :)
 El emeği..
 

 El yapımı bilezikler..

 Nazar değmesin.

 İlmek ilmek..

Bir başka alın terinin sonucu


 Antika görünümlü yüzükler

 İşte bunlar pahalı idi, en ucuzu 100 dolar civarındydı..

Bir restorantta beni cezbeden ilk şeylerden biri de bu tür ürünlerin kullanılmasıdır
Mekanın havasını değiştirir bunlar, o kadar güzeller..

Bu altın kaplamaydı fiyatı 400 dolar civarındaydı..
O kadar çok ki.. hangi birini ekleyeyim? Hepsi de harika ellerden çıkmıştı.. Bize de bu sanatçıları hangi amaçla yapmış olurlarsa olsunlar tebrik etmek düşer..

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Katmer ve Emek

Anadolu Festivali'nden devam ediyorum ve bir ustayı bu yazıda misafir etmek istiyorum.

2009 yılında eşimle yaptığımız Güneydoğu Anadolu gezisinin Gaziantep durağında, Katmerci Zekeriya Usta'nın şanını önceden duymuş olmanın verdiği bir merakla küçücük katmer dükkanını bulmak için sabahın erken saatlerinde Antep sokaklarını aşındırdıktan sonra bu şerefe nail olduğumuz an neredeyse dakika dakika aklımda..

Belki de bu anılardan dolayı  benim için festivalin en değerli köşelerinden biriydi bu köşe..
İşte burası..
 
 Önceden yoğrulmuş hamur işlenmek üzere açılıyor

 Açılma aşaması

 Hamura açılınca kaymak ve toz şeker serpildi..

 Ve Antep Fıstığı bol kepçeden..

 Güzelce katlanma aşaması

 İşte Usta..

Ve katmer satmaktan bitap düşmüş stant görevlisinin isyanı :))
Abi sen bir geri çıksana :D

Eleman, ustayı dinlenmeye gönderip bir nefes almak için can havliyle uğraşıyor..
Günde 500 katmer sattıklarını söylediler.. 
Hava sıcak değildi ama devamlı fırın yanında olmaktan mahvolmuşlardı..

 
Eller hamurdan şişmiş, saatlerce çalışmış, hala insanları geri çevirmemek için  uğraşan bu ustaya hayran olmamak elde değildi.. 

Yaptığı katmer o kadar lezzetliydi ki tarifi imkansız..

İşte bu usta gerçek emekçilerden!

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Bir Türkiye Rüzgarı Esti Gitti..

Her güzelliğin bir bitişi oluyor ne yazık ki. Bittikten sonra da "keşke biraz daha sürseydi" nevinden bir his bırakıyor. Böyle bir his bu geçtiğimiz Pazar akşamı bende yoğun  bir şekilde yaşandı :)

Eşimin makale çalışmaları arasına 6 saatlik yolu göze alarak Davis'ten LA'ye "Anadolu Kültür ve Yemek Festivali" ni sıkıştırdık. Künefe yemek için İstanbul'dan Hatay'a motosikletle gitmeyi göze alanlar kadar çılgınca olmasa da üşenmeden, gece yolculuğu demeden yaptık bunu! İyi ki de yapmışız..

Öncelikle Ömer Faruk Tekbilek'in konserinden başlayayım: Çok amatör kamerayla çektim :P
 
Ömer Faruk Tekbilek oğluyla birlikte darbukada

Darbukaya devam
 
Ömer Faruk Tekbilek'i takipçisi değilim ama konseri gerçekten güzeldi. Bazen bir albüm alırsınız, içinden 3 parçayı sever gerisini es geçersiniz, konserde işte hepsi zevkle dinleniyor. Can Atilla da olacaktı bu festivalde, muhteşem olurdu. 

Can Atilla - Boğaziçi rüyaları

Ama benim ilk göz ağrılarımdan birisi 
Tuluğhan Uğurlu - İstanbul Kanatlarımın Altında

 Ömer Faruk Tekbilek'le devam..
Şinanay

Ömer Faruk Tekbilek, Serkan Çağrı ve Yaşar konser verdi. Benim için beğenme sırası da bu şekildeydi konserlerin..

Herkes gibi biz de yemek standlarını aşındırdık. Kıtlıktan çıkmışcasına kebab, döner, tantuni, künefe, çiğköfte, maraş dondurması, antep katmeri, boşnak böreği, gözleme, mantı.. 2 günde 9 aylık hasreti dindirdik. Normalde yemeklerden bahsetmeyi sevmem ama, memleketi o kadar özlemişim ki bahsetmeden geçemeyeceğim..
 
Evet, yumulma diye buna dedim ben..İki lokmada doyan ben bütün bunların hepsini nereme yedim bilmiyorum. Buraya yazdım ki bize anı olsun. Buram buram ülkemi kokladım ama doyamadım.

Festival tek yazıya sığmaz elbet !

Ne Çabuk Geçti Ki Bu Zaman!

12 Mayıs 2013 Pazar

Gündem ve Karışık Hisler

Hatay'daki acı olaydan beri hiç bir şey yapası gelmiyor insanın. Her doğan bebek ne kadar masumken, büyüdüklerinde bir kısmının dünyanın en .... yaratıkları olduklarını düşününce, bu cani duyguları nasıl edindiklerini aklım almıyor. Şiddet yiyip, şiddet mi içiyorlar?

Nasıl? Nasıl? Nasıl masum bebekler, masum çocuklar büyüyünce canavarlaşabiliyor?

Bugün anneler günü. Dünyanın en şefkatli annelerinden birine sahip olduğum için bir yanımda şükür hisleri zirve yaparken, diğer yanda bu yaratıkları doğuran annelerin biraz olsun insanlıktan nasibi varsa duygusu herhalde şöyle olur düşünüyorum: "Seni doğurduğum güne lanet olsun "


8 Mayıs 2013 Çarşamba

Sincaplara Alıştık mı Alışamadık mı?

Amerika'ya ilk geldiğim 2011 senesinde, Washington'da Beyaz Saray'ın karşısındaki parkın bahçesinde çektiğimiz ağaca tırmanmış olan sincabın fotoğrafı uzun süre bilgisayarımın arka plan resmiydi..

O zamanlar sincaplar o kadar sevimli gelmişti ki, her gördüğümüz sincabın arkasından atlar olmuştuk. Ta ki Davis'e gelinceye kadar, ta ki bizi geceleri tavanda koşma sesleriyle uyandırıncaya kadar..
 Arkadaş salon kapısından içeri girmek istiyor.

 Zil çalındı, "hazır ol"da bekliyor..

 Derdini anlatamıyor..
 
Gitmeye karar veriyor
 
 Bunlar da balkondan çektiklerimiz:
 Keyif yapıyor..
 
 
Hamle tasarımında..
 
 
Çimlerde sabah sporu..
 
Amerika'da özlediğim şeylerden biri de kediler.. Sincapların o kadar çokluğuna rağmen, kediler o kadar az ki.. Bir yerde kedi görsek, "aaa bak kedi" diyecek kadar bizim için garipsenecek hale geldiler..
 
 
Kedilerin bu kadar az olması da sincapların populasyonu artırmış olabilir, aralarında bağ var mı bilmiyorum ama sincap biraz fareyi andırdığı için ister istemez bir ilişki kuruyor insan.
 
Sincaplar da iyiler hoşlar elbette ama kavgaları da eksik olmuyor. Sonbahar döneminde tavandaki koşturmacaları, kışa yaklaşırken birbirlerinin depolarına mı yan gözle bakıyorlar diye düşündürttü bizlere.. Sincap sincapla niye kavga eder bilemesek de, ya haneye izinsiz girmedir, ya ekmeğine göz dikmedir herhalde diye tahminlerde bulunuyoruz..
Evin önünde bir sincabın kış hazırlığını çekmiştim.
Çok kıvrak, biraz paranoyaksal bir durum da var..
 
Benim merak ettiğim gömdüğü palamutu lazım olunca nasıl bulduğu..
 
 Aynı soruyu tekrar sorayım kendime, sincaplara alıştık mı alışamadık mı? Çok yakın mesafede olmazsa hepsi çok güzel.. Türkiye'de evde sincap besleyen insanlar var, ama ben uzaktan seveyim..
 
Bir zamanlar kardeşimin eve getirip, besleyip evcilleştirmeye çalıştığı bukalemunu gördükten sonra, çok korktuğumuz hayvanların aslında ne kadar ürkek ve sevimli olduğunu  o zaman düşünmüştüm. Sincap da bir başkasına böyle düşündürtebilir..
  
Bu arada Amerika'da televizyon izlerken bir yemek programında sincaptan yemek yaptıklarını ve afiyetle yediklerini gördüğümden beri o anı her hatırlayışımda içimi değişik duygular kaplıyor.. Bütün yiyecekler anlamını yitiriyor gözümde.. Gerisi bende kalsın..

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Shoe-Tossing (Ayakkabı Fırlatma Sanatı)

Grafiti sanatını bir çok ülkede görmek mümkündür sanırım ama "Shoefiti" için aynı şey sözkonusu mu bilemeyeceğim. Shoefiti'nin Türkiye'de olması çok muhtemelse de ben hiç karşılaşmadım, varsa da farketmedim.

Amerika'da Shoefiti'yi de çok yakın zamanda evimizin civarlarındaki sokaklardan birinde gördüm.
Davis'te Shoe-fiti

Birilerinin arkadaşlarına şaka yapmak için bu yöntemi denediklerini düşünmüştüm ama sonradan öğrendiğime göre işin aslı farklıymış.

Bunun adı aslında: Shoe-Tossing veya Shoe-Flinging. Toss: İngilizce'de havaya atma şeklinde geçiyor.

Nasıl çıktı: Bilinmiyor.

Amaç: O kadar çok ki. En kuvvetlisi  "drug" denilen uyuştrucu nevinden madde satıldığını gösteren bir evi işaret ediyor. Bir diğer iddia çete tarafından öldürülmüş birini anmak için yapılıyor ve öldürülen kişinin ayakkabısı fırlatılıyor. Bir başka söylentiye göre de askeriye'den temelli ayrılan askerlerin kışlalarının yakınlarında yaptıkları "ohh" nevinden bir iç geçirmenin dışa vurumu..

Arkasında yatan bazı ürkütücü durumlardan başka, birçok kişinin gerçekleştirmek istediği bir amaç da var tabi : "Okulun son günü yapılan bir aktive" olması. Hani genelde insanlar ders notlarını çöpe atarken inanılmaz güzel duygular yaşar ya, bu tip bir aktivite de ayakkabısını atan kişiye bu tür bir duyguyu yaşatıyor demek ki. 

Burada shoe-tossing yapan kişinin denemesi var. Gayet başarılı:

Shoe-Fiti'den bir kare :

Bir de web adresi var: Oldukça kapsamlı.

Kendilerine göre sanat dedikleri bu olayı abartıp ne yazık ki ağaçlara fırlatanlar da var. O güzelim ağaçların bu ayakkabıları taşımak istediklerini zannetmiyorum.

Şu ağaçlar, şu insan dışındaki canlılar bir dile gelseler kimbilir neler söyleyecekler...

3 Mayıs 2013 Cuma

1 Mayıs, 1 Mayıs, 1 Mayıs

İnsan günlük koşturmacadan biraz kenara çekilip, ilgisini farklı yönlere çevirdiği zaman gerçeklerle karşı karşıya kalıyor..Gerçekleri görmemezlikten gelmek insanın en kolay yaptığı şey galiba. O huzurlu dünyamızdan çıkıp başkalarının sorunlarıyla ilgilenmek ağır mı geliyor yoksa?

Neredeyse hepimiz kendi dünyamızda çeşitli sıkıntılar yaşasak da, bunların büyük çoğunluğunun ne kadar küçük olduğunu o cam fanusumuzun buharını silip etrafa baktığımızda bir nebze de olsa farkedebiliyoruz. Etrafa bakmaktan kastım belki sokaklara, belki diğer şehirlere ama en önemlisi de diğer ülkere bakmak.

Evet 1 Mayıs Türkiye'de kutlandı mı? Kutlandı..yaşı 20'yi geçmeyen, yönlendirilmeye en açık gençler burada da kullandı mı? Kullanıldı. Güya işçi bayramıydı ama bu günde işçiler çalıştı mı? Çalıştı. Yetersiz önlemden kaynaklanan işçi ölümleri devam ediyor mu? Ediyor. Ağır çalışma koşullarında düzelme var mı? Yok.

Ne değişti? Hiçbir şey.

Birşeylerin değişmesi için önce herkeste biraz vicdan olması lazım.

Bangladeşte 8 katlı binanın çökmesinden kaynaklanan yaklaşık 500 işçinin ölümünden sonra aslında ne söylenebilir ki? Biz neyi konuşuyoruz, nelerle meşgul oluyoruz? Ki bu insanlar aylık 38 dolar gibi bir fiyata çalışıyorken, ki bu insanlar 1 gün çalışmazsa 3 gün fazladan aynı ücrete çalışmak zorundayken..

Fakir bırakılmış ülkeler.. Savaştırılan Toplumlar...

İnsanın isyan ettiği, yüreğinin kaldıramadığı..

Aslında yazacak çok şey var ama..

29 Nisan 2013 Pazartesi

Korean Dish

Son zamanlardaki en yoğun günlerimden birini daha cuma günü yaşadım. 2 ayrı misafir ağırlama ve araya bir davet.

Sabah Vietnamlı ve Japon 2 arkadaş kahvaltıya geldiler. Onların ağız tadına uygun olması için kahvaltıya pilav yaptım ama nerden esti bilmiyorum salçalı pilav yaptım. Ve diğer mezeler.. Mezelerden ve garip renkli pilavdan yana herşey iyiydi ama baklavayı yiyemediler. Tadı onlara çok garip geldi :) Şeker bombası gibi..

Baklava konusunda ısrar etmedim ama diğer ikramlıkları Türk olmanın gereği olarak "yemessen ölümü gör" demesen de zorla yedirdim :)

Misafir ağırlamanın tatlı telaşından sonra, sıradaki diğer aktiviteye yani misafirliğe gittim. Koreli sınıf arkadaşım benimle birlikte iki arkadaşı daha evine davet etmişti.

Koreli "Kim" iyi anlaştığım arkadaşlarımdan birisi. İlginç bir şekilde iki tarafın da yabancı olduğu bir dilde paylaşabildiğimiz, konuşabildiğimiz ve o anki hislerimizee ortak olabildiğimiz anların olması gerçekten güzel bir duygu.

Koreli Kim'in yanında Japon Jin ve Macar Anica da bu grupta. Geç katılabildiğim buluşmada Anica'yı kaçırsam da, Jin ve Kim'le sohbet etmek o gün bana çok iyi geldi.

Ve ikramlar:
 Su yosunu rulosunda sebzeli prinç
Ben tadını çok beğendim. Arkadaş kendisi yapmıştı, pirincin içinde sebzelerle birlikte yumurta da vardı.
 Tatlı patatesten makarna.
" Kim" bunu da kendisi hazırlamış, makarna undan değil de geleneksel şekilde el yapımı tatlı patatesten..Servisinde havuç ve ıspanak da vardı. Tadı harikaydı.

 Pirinç makarnası, balık ve havuç, sos ile..
makinemiz keyifsizdi..

Bugün fotoğraf makinem iyi gününde değildi, odaklanma sorunu yaşadı çokca. Kendisini değiştirmem konusunda sinyaller veriyor..
 
 Koreli arkadaşım Kore'de bir kız üniversitesinde hoca. Evet ilk duyduğum da benim de garibime gitmişti ama Kore'de sadece kız öğrencilerin eğitim alabildiği üniversiteler varmış. Arkadaşım ortamının çok güzel olduğunu ifade etti.

Kore gerçekten çok özel bir yer. Normalde toprak yüzölçümü oldukça küçük ve yaklaşık 60 milyon nüfusu var. Amerika'da Koreli populasyonunun en azından California için oldukça fazla olduğunu söyleyebilirim. Rakamın yüksek olması benim için sevindirici; Türklere karşı hem sıcakkanlılar hem de gözlemleyebildiğim kadarıyla genel karakterleri açısından oldukça güzel insanlar..

Ve Kore marketinde görüdüğüm bir paket.
 Kurutulmuş balık
Kurutulmuş et olur da kurutulmuş balık olmaz mı
Naıl tüketiyorlar bilmiyorum ama çerez niyetine göre de yiyor olabilirler..

Buluşmanın sonuna doğru Kim'in kızı bize gösteri yaptı. Oldukça akıllı ve olgun olan bu genç Amerika'nın en iyi liselerinden birinde burslu okuyacak. Boş zamanlarında da Latin dil dersinin yanında piyano ve marimbas dersleride  alarak vaktini bu yaşta vaktini değerlendirmeye çalışıyor. Ben özellikle marimbas'ı çok sevdim.

Marimbas.. Sesi çok hoş

 Parmak hızına yetişememişiz..

Videoları buraya yükledim..
http://www.necabuk.blogspot.com/2013/04/which.html

Ve burada Kore'nin meşhur genç sanatçılarından birinden bir performans: Sesi bana çok hoş geliyor..

Bu günün sonuna doğru çok değerli Çinli Phyllis Hanım eve geldi. 77 yaşında ama inanılmaz derecede akıllı ve sağlıklı..

Güne dönüp kısaca baktığımda sabah benden 10 yaş küçük bayanlarla vakit geçirmişim, fikirlerimizi karşılıklı paylamışız, öğleden sonra benim yaşlarımda arkadaşlarımla sohbet etmişim, akşama doğru da hayranlığıma hayranlık katan ve benden 40 küsur yaş büyük harika bir insanla güzel bir paylaşım imkanı bulmuşum..

 Evet güzel insanlarla günü geçirmek..Yalnızlığı da seviyorum insanlarla beraber olmayı da...

28 Nisan 2013 Pazar

The Talented Korean Girl

The girl in these videos is one of my Korean friend's daughter. She is talkative and very smart and talented and thougtful and cute and....
 
Video-1
 
 
Video-2
She noticed my recording

Video-3

Video-4
Sounds very nice.. Four sticks, two hands.. Controlling is not easy...
 
Video-5

24 Nisan 2013 Çarşamba

Vietnam Mutfağı'ndan

Amerikan-Vietnamlı Diane

Davis'teki conversation partnerım Diane.. Kendisi doğma büyüme Amerikalı ama ailesi Vietnam'dan gelmiş..

Haftalık görüşmelerimiz dışında acilen bir kere evime gelmek durumunda kalmıştı. Yarım saat içinde birşeyler hazırlamam gerektiği için en hızlı çözüm olan Tarhana çorbasını pişirdim, patates kızarması ve makarna ile servis ettim. Eşim tarhana çorbasını hayatta içmez demişti ama beğenerek içti. Kendi yaptığım yoğurdu, kurtarıcım baharatlarla acılı sosu, Türk çayını ve tahinli helvamızı da ikram ettim, üstüne de sütlü irmikli tatlının yapılışını gösterdim. Evdeki arkadaşlarına da götürmüş ve onlar da beğenmişler. Biraz "Pratic Turkish Cuisine" oldu ama Türkiye'de çalışan bayanın mutfağının kısa özeti bu..

Biz de bugün ikimiz "Vietnamese Cuisine" denilen Vietnam Mutfağı'ndan bir lezzeti benim için denemeye gittik.
Lezzeti yanında  "chopsticks" denilen yemek çubukları için de ilk denemeydi..

Davis'te pizza dışında ilk defa dışardan yemek yeme girişimiydi bu.Ve ilk deneme için oldukça iddalı oldu Vietnam Çorbası.
Benim tam vejeteryan çorbam - pirinç noodle(bir çeşit şehriye) ile..

Tadi biraz değişikti. Sos vs. hiçbirşey olmadan sadece sebze haşlaması olmasını istedim, içindeki taze soya filizleri vs den farklı bir tadı vardı.

Bu da Diane'nın çorbası - Deniz ürünleri ve pirinç noodle ile..
 
Chopstick'leri tutmak her zaman kolay olmadı
 
Çorba kaseleri bizim en büyük salata kaselerimiz gibi olduğu için bitirmek mümkün olmadı..Benim için oldukça farklı bir deneyimdi..
 
Restaurantta aşağıdaki işleme dışında Vietnam izlerini görmek pek mümkün değildi.

Muhtemelen bizim el sanatlarımızda da benzer motifler var..

Sevgili Diane'nın daha önce bana getirmiş olduğu hediye de buydu:
 Cam şişede Japon origami sanatı
 
Blogumda kendi çektiğim fotoğraflar dışında hiçbir fotoğraf kullanmıyorum, bu ilk olacak. National Geographic'in fotoğraflarından birisi bu..
Pirinç Terasları - Vietnam
(National Geographic Photo)
 
Daha fazlasını merak eden varsa http://travel.nationalgeographic.com/travel/countries/vietnam-photos linkini ziyaret edebilir.