31 Mart 2013 Pazar

Yoğurttan Mütevellit "Cooking Class"

Okulda geçen dönemin kapanışını kutlamak üzere kahvaltı şeklinde "potluck" yaptığımızda ben de yoğurt ve patates tava götürmüştüm. Herkes yoğurdu o kadar çok beğenmişti ki, bayanların neredeyse hepsi tek tek gelip tarifini sordu.

Yoğurda olan yoğun ilgiyi gören hocamız da ilkbahar dönemi açılınca ilk hafta ders yerine "cooking class" yaparak yoğurdun yapılışını göstermemi istedi. 2 saatlik kesintisiz ders saati boyunca sadece yoğurdun yapılışını göstermek zamanı verimsiz kullanmak olacağından diğer beğenilen tarif olan yumurtalı patatesi de İspanyol olan arkadaşımız Rebecca'nın yapmasına karar verdik.

Üstüne de daha önce yapılışını hiç görmediğimiz Japonya'dan miso çorbasını da ekledik.

Ve gelelim Yoğurt Mayalamaya:

Aslında yoğurta ilgili pek foto yok, yapan ben olunca, benim yerime çeken kişi de bugün gelmeyince aceleyle kalabalık arasında çekilmiş tek foto yeter de artar herhalde.

Hocamız iki hafta önce kahvaltı potluck'ının olduğu gün bana evde yoğurdu deneyip yoğurt dersinde kadar anlamadığı noktaları sormak istediğini söylediğinde en önemli noktanın ısının derecesi olduğunu söyledim. Bunu tarif ederken serçe parmağını yoğurda batırıp 7'ye kadar saymasını ve parmağının yanmayacak derecede soğuk olmasını ve daha uzun sayarsa da parmağının aynı sıcaklıkta olmayacak kadar da sıcak olmasını söyledim. Nasıl? Doğru mu :) Türkçesini anlatmak İngilizcesini anlatmaktan daha zor geldi şimdi.

Hocamız benim bu tarifime göre evde denemiş, ve ben sınıfa girince "İşte yoğurdun yapılışını bana öğreten Türk" ve "God Bless you" dedi  :)

Bu tarifi sınıfa anlatmak zor olduğu için hoca sınıfta yapılışını gösterirken termometre getirmemi söyledi..Ben yoğurdu sabah kaynatıp termosa koydum ve sınıfta nasıl yoğurt yapılır gösterdim. Hoca parmak ölçüm hesabını o kadar benimsemiş ki, ben termometreyle ölçerken o da parmakla nasıl ölçüleceğini anlatmaya çalıştı.

Yoğurdu mayalamadan önce kaymağın nasıl toplandığını ve bal ile birlikte sabah kahvaltısında mükemmel ikili olduğundan da bahsedip, yoğurda mayayı ekledikten sonra kaseyi bebek gibi sardığımızı da aynen uygulamalı anlatımla göstererek dersi tamamladım. Dinleyenlerin en hoşlarına giden taraf, yoğurdun sıcaklığını muhafaza etmesi için pike tarzı bir örtüyle sarılması idi.

Sıra geldi İspanyolların meşhur yumurtalı patatesine: Rebeca'nın anlatımıyla:

2 patatesi önce tavada kavurup kenara ayırıyoruz, sonra 6 yumurtayı çırpıp, bunları daha önce ayırdığımız patatesle karıştırıp tuz ve karabiberle pişmeye bırakıyoruz.
 
 
 Bir tarafı pişti, diğer tarafı ters yüz edilcek

 
Dışı pişmişti ama içi biraz cıvıktı

Bu tarif İspanyolların neredeyse hemen hemen her sabah yedikleri birşeymiş. Tadı güzeldi, Teşekkürler Rebecca..

Ve Japonların sabah kahvaltıda içtikleri geleneksel çorbalarından biri olan ve arkadaşım Mayu'nun bize yapılışını gösterdiği "Miso Çorbası"na gelelim:
 Rusların borş çorbası gibi bu çorbanın da ana maddesi Lahana..

 Lahana, yeşil soğan ve tofu kaynıyor
Ben tofu yerine ekmek atsak olmaz mı dedim, kesinlikle olmaz dedi

Miso çorbası için soya sosundan yapılmış bir ürün
Çinliler gibi Japonlar da soyalı ürünleri çok seviyor..

Çorbanın son hali

Mayu çorbayı yaparken içine: sirke, soya sosu, soyalı bir ürün, bitkisel yağ ve çorbanın en önemli maddesinden biri olan "balık kurusunu" da ekledi. Açıkçası çok lezzetli görünüyordu. Teşekkürler Mayu.

Son bir ürün daha: İspanyolların yumurta tatlısı:
8 yumurta ve karamelle yapılıyormuş

Bu arada Yoğurt burada "Greek Yogurt" yani "Yunan Yoğurdu" olarak biliniyor. Yoğurdun bizim geleneksel yiyeceğimiz olduğunu ve ismiyle cismiyle tamamen bize ait olduğunu kimse bilmiyor. 6000 yıllık bir tarih, dile kolay.. Kıymeti yok belki ama biz de kendi çapımızda işin aslını insanlara mümkün mertebe yeri geldiğince anlatmaya çalışıyoruz, karınca misali..

Önemli birşey değil de, sadece arada kabaran milliyetçilik duygumdan kaynaklı ufacık bir çaba..

Ve kapanış : TRT'deki "eksi 10" programının sunucularından biri olan Aykut "Yunan Festivali"ne gitmişti. Orada Kebap'tan Lokma Tatlısı'na kadar herşey Yunan ürünü olarak satılıyor.
İsteyen izlesin ;)
http://www.youtube.com/watch?v=zrZ1EHH2ESs-TIKLAYIN

25 Mart 2013 Pazartesi

İrlandalıların Günü

Geçen hafta İrlandalılar için özel bir gündü. Hem dini hem kültürel diye tanıtılan Saint Patrick's Day günüydü. Robbie hocanın anlatmasıyla kısaca öğrendiğimize göre 400'li yıllarda sürgün edilen İrlandalı bir rahible alakalı bir geçmişi var.

Benim burada genel anlamda edindiğim ve bana ilginç gelen bir izlenimim de Amerika'daki bazı değerlerinin dini kaynaklı mı, kültürel kaynaklı mı olduğunun karışmış olması..

Bugünde Pakistan'dan misafirlarim olduğu için gündüz vakti dışarı çıkma durumum olmasa da gün sonuna doğru biraz dolaşmak için sokaklara adım attığımda gördüğüm bazı manzaralar şöyleydi.
 
Yonca da yeşil de aynı zaman da bugünün sembolü. İnsanlar bugün mümkünse canlı veya plastik yonca taşıyıp yeşil renkli kıyafetler giyiyorlar. Öyle ki bazı okullarda çocuklar arkadaşlarını yeşil giymediği takdirde cimcikliyorlarmış. Evet cimciklemek bir gelenek.

İnsanlar sadece yeşil giymekle kalmıyor bazı yerlerde dereleri bile yeşile boyuyorlarmış. suyun içindeki canlılar ne oluyor bilmiyorum..

Ben dolaşırken her zamanki gibi sessiz Pazar günleri ve boş sokaklara denk gelmiştim ama yine de gördüğüm kitle %90 oranında yeşil giyiyordu. 
 Bana poz veren sevimli ikili

İrlandalıların müzikleri de hoş.
 Bu da geçerken görüp kaydettiğim canlı İrlandalı parçasından bir kesit

Herhangi bir İrlandalı ile tanışıp konuşma imkanım olmadı ama zannederim oldukça sıcak kanlı insanlar. Bu fikri, Trt'de program yaparak California maceralarını eğlenceli bir dille anlatan sunucu Aykut'un İrlanda festival gezisini izledikten sonra edinmek zor olmadı.

http://eksi10.tv/videos/bolum-45-aykut-irlanda-festivalinde/TIKLAYIN

23 Mart 2013 Cumartesi

Google'dayız - Silikon Vadisi

San Jose'de en son yapılacak iş Google'ı gezmek oldu. Şirketten bahsederken Google'ın binası ya da binaları demek yerine Google'n kampüsü demek daha doğru bir tarif olacak..


Kampüs herkese açık, girişte hiçbir görevliyle karşılaşmadık. Sanırım dışardan ziyarete gelen insanlar oluyor ki bizim gibi yeşillik olsun diye gezmeye gelen bir kişiyi daha farketmemiz elindeki fotoğraf makinesini görmemizle oldu.
 
Kampüse girerken ilk dikkat çeken renkli bisikletler oluyor.
 
Bisiklet park yerleri de Google'ın renklerinden


Bisikletlerin kilidi yok çünkü şahsa ait değiller, daha çok kampus içinde kullanılıyor.. 
Kullanan bırakıp gidiyor..
Kampüsün bizim gezdiğimiz tarafında bu bisikletlerden her yerde vardı..

Bu özel numune, renksiz ve gömülü, masa başı

Kampusten manzaralar ise şöyle..
 
 
 Binalar yüksek değil

Biz tam geziyi bitirirken oraya dışardan otobüsle bir grup  ziyarete geldi, başlarında çalışanlardan bir rehber vardı. Bizim oturduğumuz yerde durakladıkları için istemeden duyduk, Google'n kampüsünde Çin, Hindu vs. gibi etnik olanlarla beraber 20 tane restaurant varmış  ve yemekler sağlıklılık oranlarına göre etiketlenerek çıkıyormuş. Yani çok sağlıklı yemekler yeşil etiketli, orta sağlıklılar sarı etiketli, lezzetli ama sağlıksız olanlar kırmızı etiketli şeklinde..
 
Google renklerinden sandalyeler, ama sarı yok içlerinde..
Buralara gelinip rahatça oturuluyor, kimse siz kimsiniz diye sormuyor..soruluyorsa da bize denk gelmedi :)
 
 Arada sanatsal faaliyetlerde de bulunulmuş

Bina aralarına bazı mucidlerin heykelleri de yerleştirilmişti..
 

Aşağıdaki resimler yine bahçeden..

Son iki fotoğraf:
Çalışanlar sporda

Binaların arasındaki saksılardan sevimli çiçek
İşte dışardan kısa bir turla Google böyle..

19 Mart 2013 Salı

San Jose ve Japon Dükkanları

Bir kaç gün önce değişiklik olsun amacıyla bize 1,5 saat uzaklıktaki San Jose'ye gittik. Yola çok geç çıktığımız için fazla mekan görme imkanımız olmasa da bir iki güzel köprü, bir şehir içi gölü, iki Japon dükkanı ve Google ziyaretiyle günü sonlandırdık..

İlk durak noktası San Jose yolunda Benicia şehri:
 Kavisli görünüm çok güzel

Köprü pek güvenli değil gibi 


Benicia şehir turunu sonraya bırakarak yola devam kararı aldık. Yolda Chevroletin bir merkezindeki arabaların oluşturduğu manzara aşağıda:

San Jose'ya vardığımızda ilk uğradığımız ünlü Japon kitabevi "Kinokuniya"idi.
 Kitapçı da olsa ufak tefek Japon kültürüne ait şeyler de vardı..

Ve taştan yapılmış defter:
Üretimde sıfır ağaç, sıfır su, sıfır ağartıcı, sıfır ziyan, az enerji.. daha ne olsun

Defterin arkasında taştan yapılma işlemleri eğlendeli bir dille anlatılmış
Rock? Really? Yes, Really :)

Defterin yaprakları o kadar güzel, o kadar yumuşaktı ki, ben ona yazmaya kıyamam herhalde.

Japonların geri dönüşüme hizmetlerinden biri daha:
 
Geri gönüşümlü çantalar

Geri dönüşüme hizmet doğaya hizmettir, doğaya hizmet insana hizmettir. Bu düşüncede geri dönüşüm konusunda oldukça geri bir ülke olduğumuz diğer acı gerçeklerden biri.

Güney Koreli arkadaşlarla konuşurken, Amerika'nın geri dönüşüm konusunda ne kadar duyarsız olduğunu söylediklerinde ben Kore'de nasıl diye sorduğumda her evin önünde 4 tane kutu olduğunu söylediler. Cam, plastik, alüminyum ve kağıt. Evet her evin önünde. Biz daha çöp dökmenin düzenini bile öğrenememişken..

Geri dönüşüm hassas noktalarımdan biridir. Kullanılan malzemeleri normal çöplerden ayırmak ne kadar meşguliyet alır bilmiyorum ama benim 70 yaşındaki ilkokul mezunu annem bunu sorumluluk duygusu içinde ciddiyetle yapıyorsa, sevgili üniversite mezunu insanlarımız o çok önemli meşguliyetlerinden bir kaç dakikalık zamanlarını bu işe ayırsalar pek güzel olacağı kanaatindeyim..

Bir diğer eksiklik de ne yazık ki, ülke genelinde yeterince ulaşılabilir geri dönüşüm kutularının olmaması..İnsanların umursamazlığının üstüne bir de bu işi yaygınlaştırmak ve kolaylaştırılmakla sorumlu yöneticilerin ciddiyetsizliği eklenince sonuç ortada..

Doğanın da kazanması, ülkenin de kazanması varken..
Geri dönüşümden Japon Marketine dönelim :) Kitapçının karşısındaki büyük Japon marketine girdik.
 Gayet düzenli ve temiz

Fiyatlar cep yakıyor, neredeyse tek lokmalık kurabiyeler 1,5-2 dolar civarı
 Ne olduğunu bilmiyorum..

 Japon çayları

 Deniz ürünleri olmadan olmaz.. Sebzesiyle sunumda.
(Marketin bir yanında ciddi bir balık kokusu vardı)
Market oldukça nezihti. Her milletin çoğunlukta olduğu yerde kendilerine özel marketleri genellikle oluyor. San Jose'de Silikon Vadisi münasabetiyle oldukça fazla Türk olmasına rağmen neden bir Türk marketi yok ki diye ister istemez düşünüyoruz. "International Market" denilen ve genellikle sahiplerinin Arap coğrafyasından olduğu marketlerde bazı Türk ürünlerini bulmak mümkün ama çok çok  sınırlı..
Buradan ayrılıp bir alışveriş merkezinde dolaşıp şehir merkezindeki bir göle gittik ama çok sinek olmasından dolayı pek duramadan ayrıldık. Google da bir sonraki yazıya..

15 Mart 2013 Cuma

Bir Parti Daha..

Türkiye'deki sisteme göre düzenlenen iki dönemlik eğitim süreci ve bir Şubat tatilinden farklı olarak Amerika'daki sistemine göre okullar üç dönemlik periyotlarla eğitim veriyorlar. Sonbahar, kış ve ilkbahar şeklinde üç dönem arasında 1'er haftalık tatil oluyor.

Ben "quarter" denilen bu dönemlerden kış dönemi geride bırakarak tatile girdim. Okulda da her dönem sonunda olduğu gibi potluck dediğimiz herkeslerin birşeyler getirdiği parti tarzı birşey düzenledik.
Güneşin 7.30 gibi doğduğu bugünlerde dersimiz saat 8. de başladığı için, pasta vs yerine kahvaltı potluck'ı yapmaya karar verdik.

Sabah saat 8 de olsa tatlısız olmaz..
 
Brezilya'dan tatlı..

Sınıfın çoğunluğu Asyalı  olduğu için kahvaltının ana öğesi pirinç tabi..
 
Çin'den(pirincin içinde yumurta vardı..)

Amerikan donutları her yerde..

Sabah sabah pek birşey yiyemesem de, benim aceleden yaptığım tavada patatesi yiyenler neyse ki beğendi. Herkesin alışmış olduğu bir tat olduğu için, bazen diğer milletler bizim ayıla bayıla yediğimiz şeylerden  pek hoşlanmayabiliyorlar.. Mesela geçen gün bir arkadaşın cooking class'ta yaptığı kısırı ben parmaklarımı yercesine bitirirken, ufak bir porsiyonu bitirmekte zorlananlar oldu..

Ben kızlarla yeni bir buluşma organize ederken Taiwanlı bir arkadaş makineyi elimden kapıp benim için bol bol fotoğraf çekmiş. İki tanesi..
 

Bu potlcuk'ta bir yogurt macerası oldu ki, onun için ilerde ayrı bir yazı yazacağım. 

Bu tür toplantılar dönem sonunda değil de aralarda da olacak şekilde serpiştirilse zannımca çok iyi olacak çünkü derste aynı masaya düşmediyseniz tek kelime konuşmadığınız insanlarla dönem sonundaki etkinliklerde derin sohbetlere girebiliyorsunuz. Yani uzak gibi görünen insanlarla aslında geç farkedebildiğiniz bir yakınlığınız olduğunu anlıyorsunuz.

Son olarak, hocamızın el değirmeni.. 
Türk Kahvesi el değirmeni

Hocamızın anahtarlığı da Türkiye'den, derste insanları susturmak için kullandığı ders zili de Türkiye'den.. Kim hediye etmişse çok teşekkür ederim.