11 Ocak 2013 Cuma

San Diego 4 - Balboa Park

Sabah Coronado Adasını gezdikten sonra bir iki saatte gezeriz diye tahmin ettiğimiz Balboa Park'a geldik. Tabi evdeki hesap çarşıya uymadı ve biz bu parkta akşama kadar kaldık.  Şehiriçi Park deyince biz Ankara'da 4-5 tane kuğusu, 8-10 ağacı olan "Kuğulu Park"ı düşünürüz. Burası 1200 dekar alana kurulu California'nın en büyük şehir parkı. İçinde 15 büyük müze, bir çok bahçe vs. var.

Parka giriş yapmadan önce bu yalnızmış gibi duran ağaç hemen gözüme çarptı, o kadar büyüktü ki çarpılmayacak gibi değildi.
Ağacın gökyüzüyle buluşması harika..

Parka yine giriş yapmadan bu alanı gördük. İlk önce köpek filan  mı yarıştırıyorlar dedik:
 

Meğer milletin köpeğini rahatça gezdirip, tuvaletini yaptırabilecekleri bir alanmış.

Normalde Amerika'da köpek sahipleri köpeklerinin pislettiği yeri temizlemek zorundalar ama bu tür zorunlulukların olmadığı böyle alanlar da yapabiliyorlar.

 Parka giriş yaptık.
 Lahanalardan bir demet

 Müzelerden birisi

Müzelerin hepsi ücretli ve bizim de vaktimizin kısıtlı olmasından dolayı 15 müze içinden tek müzeyi gezmeye karar verdik. Natural History Museum'u seçtik. Bu müzenin içinde de farklı farklı bir çok bölüm vardı.
Fosil Bölümüne gelmeden bir Jaws maketi size gülümsüyor.

 Fosillerle uzun zaman geçirdikten sonra, "monster" larla ilgili 3D bir film izledik. Monsterlardan günümüze hayat serüvenleri ve onlardan uçakların nasıl tasarlandığı ile son buldu. Orta seviyede bir bir filmdi ama doğadaki canlıların insanlığa hizmet anlamında nasıl ufuk açtığına dair çok önemli mesajlar içeriyordu.
 
Çıkışta her zamanki gibi yine hediyelik eşya satan yerler vardı. Buralarda özellikle çocukları öğrenmeye iten o kadar çok materyal vardı ki, imrenmemek elde değil. İnsanın çocuk olası bile geliyor.
Dinazorlarla ilgili bile çok fazla ilgi çekici çalışma var. Çocuklari öğrenmeye teşvik ettigi kesin.

Bu müzenin içinde gezerken duvarlardaki fotoğraflar çok ilginçti.
Evet bunlar farklı canlıların DNA fotoğraflarıymış

 Müzenin içinde çikolata bölümüne geçtik. Kakao kokusu her tarafı sarmıştı.
Bu resimde kakao yapımının ilk aşamalarından bir adım gösteriliyor..

Müzede çikolata piyasasinin borsa gösterimi de vardi ki kakao fiyatlarını, şeker fiyatlarını vs herşeyi anlık gorebiliyorsunuz.
 
Bir ara çok fena bağımlısı olduğum sonra bu bağımlılığı normal insan seviyesine çektiğim çikolatanın tarih müzesini de barındıran bu Nature History Muzesinden ayrılmadan önce son 2 nokta:
Plastikleri yiyip ölmüş bir kuş

Kuşun içinden çakmak gibi plastik parçalar çıkmış. Tabi sindirmek mümkün olmayınca kaçınılmaz sonuçla kuş ölüyor. Bu olay, karşısında oturup ağlanacak küçük bir örnek.

Karmaşık duygularla burayı da terkedip etrafı keşfetmeye devam ediyoruz. Müzeden çıkmadan son noktamız: Foucault Sarkacı. Bu sarkaç Fransız bir fizikçi tarafından 1851'de tasarlanmış. Dünyanın döndüğünün deneysel kanıtı. Sarkaca etki etmediğiniz sürece yönü hiç değişmiyor.

Müzeden parka tekrar adım atıyoruz. İlk gideceğimiz nokta kaktüs bahçesi..

Kaktüs bahçesini çok sevdim. Herbiri ayrı bir dünya idi sanki..
Kaktüs ağacı

 Kaktüs ağacının altından


Değişik yapıda bir çok ağaç vardı..
Benim yapı olarak ne çok garibime giden ağaçlardan birisi

Buradan da "Rose Garden" a doğru yol aldık. Bugün 1 Ocak olmasına rağmen güller çok iyi durumdaydı. Normalde gülün ayı Mayıs'tır ama bugün bizim otele mis gibi kokularla dönmemizi sağladılar. Herbirinin kokusu ayrıydı.

Artık akşama yaklaştık ve otele dönme vakti geldi. Park gerçekten çok güzeldi.

Amerika'nın en sevdiğimiz yanlarından birisinin de parklar olduğunu bir kere daha hatırlayarak buradan ayrıldık. Burada parklar çok bakımlı. Bu kadar bakımlı olmasında insanların da payları var, etrafta tek bir çöp bile görülmüyor.

Hiç yorum yok: